Bu yazımızı okurken özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz… 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Timur ÖZKAN

50 milyonluk Güney Kore’nin 12 milyonluk başkenti Seul’un sözcük anlamı “Başkent”. Ülkenin sadece siyasi başkenti değil aynı zamanda kültür, ticaret ve eğitim merkezi olan Seul, Han Nehri’nin iki kenarında kurulmuş oldukça modern bir metropol.

Seul’daki ilk durağımız -burada gönüllü çalışan bir Korelinin ısrarla verdiği şemsiyesiyle gezdiğimiz- Namsan eteğindeki bir model köy oldu. Namsankol’da geleneksel Kore evleri en ince ayrıntısına kadar yaşatılmış. Daha sonra Seul’un en turistik yerleri olan “Gizli Bahçesi”yle ünlü Changdeokgung ve yanındaki Changgyeonggung sarayları ile aynı bölgedeki kraliyet tapınağı Jongmyo’u yağmurlu havaya rağmen zevkle geziyoruz. Seul’da saray çok, diğer önemli saraylar şunlar: Gyeongbokgung, Gyeonghuigung ve Deoksugung. Saraylardan sonra gittiğimiz ve 2008‘de yanarak tüm Korelileri derinden üzen Sunghyemun (Büyük Güney Kapısı, 1398) Kore’nin bir numaralı ulusal hazinesi kabul ediliyordu.

Han Nehri’nin ortasındaki Manhattan’a benzeyen Yeoido Adası iş dünyasının kalbi, 63 katıyla Seul’un en yüksek binası KLI 63 burada. Borsa Binası’nın önündeki boğa heykeli ise diğer bir Manhattan benzerliği. Yeoido’da Ankaralılar için özel bir anlamı olan küçük bir park bulunuyor. 1971 yılında Ankara ve Seul’un kardeş kent ilan edilmelerinin anısına 1977’de açılan Ankara Parkı geleneksel mimariyle inşa edilmiş bir Ankara Evi’ne de ev sahipliği yapıyor. Parkın girişindeki tabelada, Türkçe, Korece ve İngilizce olarak, Türkiye ve Ankara kısaca tanıtılmış, bu arada Kore Savaş’ında 724 Türk askerinin şehit olduğu not edilmiş. Seul’a ilk gidişimde; burada Ankaralı bir öğrenci olan Gazi ile gittiğimiz Ankara Evi temizlik nedeniyle kapalıydı ama Ankaralı olduğumuzu söyleyince ziyaretimize özel olarak izin verilmişti. Ankara Parkı’ndaki Ankara Evi’nde, iki Ankaralı yan yana gelince bir hatıra fotoğrafı çektirmeden olmazdı, o yıllarda (2003) Ankara’da, belediyenin amblem tartışmasının devam derken her nasılsa gözden kaçmış Hiti Güneşi amblemli, turuncu renkli bayrak bir başka hatıra oldu.

İlk gün, son olarak gittiğimiz, yeni bir alışveriş merkezi olan Coex Mall’ın bir çeşit canlı balık müzesi sayılabilecek Akvaryum’u çok popüler. Seul’un diğer bir popüler eğlence mekanı Lotte World ise Tatilya ile Disneyland arası bir yer.

Seul’daki ikinci günümüze Samsung‘un modern binasının 33. katından kente bakarak başladık, daha sonra gittiğimiz Kyoba çok büyük bir kitapçı, sadece İngilizce kitaplar bölümü bile bizim Dost Kitabevi kadar. Savaş Müzesi, Seul’un en çok gezilen yerlerinden biri, panoramalar en az Ruslarınki kadar başarılı, öte yandan burada Türklerin de anıları yer alıyor. 1950’li yıllarda Kore’de savaşanlar anısına ülkenin güneyindeki Pusan kentinde yapılan BM Şehitliği’nin Türkler bölümünün bir maketi burada görülebilir.

Turistik bir Pazar olan Itaewon, Seul’un tek camisinin de bulunduğu bir semt, buraya gelişimiz bir cuma gününe denk geldiği için çok kalabalıktı. Seul’un diğer önemli alışveriş bölgeleri ise turistik nitelikteki Dongdaemun ve istasyon yakınındaki yerel Namdaemun pazarları. Namdaemun’dan sonra gittiğimiz Namsan Dağı’nda bulunan Seul Kulesi’nde, kahve içerek Seul’u tepeden seyretmek mümkün.

Seul’un uluslararası havaalanı, kente 100 km uzaklıkta bulunan İncheon kentindeki bir ada üzerinde kurulmuş ve bu ada anakaraya deniz doldurularak yapılan kara ve demiryoluyla bağlanmış. Havaalanı’ndan kente gelişte; çok güzel aydınlatılmış yirmi kadar köprünün birbirine bağladığı kentin iki yakasında gökdelenler kadar yeşil alanların çokluğu da dikkat çekiyor. 12 hatlı metrosuna ve çok geniş caddelerine rağmen trafik her zaman sıkışık, metrosu temiz ve güvenilir ama oldukça kalabalık. Metro istasyonlarının numaralı sistemi (Örneğin 2. hattaki istasyonlar 200, 201, 202 şeklinde numaralandırılmış) büyük kolaylık, metronun en kötü tarafı ise yoğun sarımsak kokusu. Teknolojinin yaşamın her alanında öne çıktığı Seul’a ikinci gidişimde (2010) 3G sistemi olmayan cep telefonları çalışmıyordu.

Koreliler, daha çok Moğollara benziyor. Oysa ben, Seul’a gelmeden önce, 2002 Dünya Kupası’nı birlikte düzenleyen Japonya ve Kore halklarını birbirlerine çok benzetirdim. Öte yandan burada Türkler çok seviliyor ve hiç yabancılık çekilmiyor. Türkçe gibi Ural-Altay grubunda yer alan Korece’nin grameri Türkçeye benziyor ama kelimeler oldukça farklı. Birkaç örnek vermek gerekirse: Merhaba: Anyohaseo, Teşekkür: Kamsehamnide, Evet/hayır: Ye/Anio,

Güney Kore, Türklere vize uygulamıyor. Çalışkan ve güler yüzlü insanların yaşadığı Seul bir kardeş kent, Bugün için 44 kardeş kenti bulunan Ankara’nın ilk kardeş kenti Seul, aynı zamanda kardeş kentlerin en doğuda olanı, çok uzak ama bir o kadar yakın ve bizden…

İstanbul – Seul uçakla 10 saat, dönüşte aynı yolculuk 12 saat sürüyor. Çoğu uçak yolcusu gibi ben de bu farkın dünyanın dönüşüyle ilgili olduğunu düşünürdüm. Hâlbuki öyle olsa (yani dünya dönse ama atmosfer dönmese bile) gidişte yolun daha da uzaması gerekirdi, oysa gidiş daha az sürüyor. Aslında atmosfer de dünyayla birlikte döndüğüne göre zaten bu açıdan değişen bir şey olmaması gerekir. Öyleyse bu farkın daha başka bir açıklaması olmalıydı… İlk kez ABD’li pilotların II. Dünya Savaşı’nda keşfettiklerine göre bu farkın nedeni; dünyanın etrafında ve genelde uçakların uçtuğu yükseklik olan 10-15 bin metrelerde gerçekleşen bir çeşit rüzgar koridorları. Hızı 500 km/saat’i aşan ve her iki yarıkürede de 30-45 derece enlemleri arasında (batı-doğu yönünde) esen bu rüzgarlara jet-stream deniyor ve jet-stream’i arkasına alan uçakların doğuya gidişleri her zaman dönüşlerinden daha kısa sürede gerçekleşiyor.