Timuçin HAN

Londra seyahatim beni oldukça heyecanlandırıyor ve gezi programımı büyük bir keyifle yapmaya devam ediyordum. Londra’da Eşimle birlikte bir hafta kalacaktık ve günde 14 saat gezeceğimiz bir program hazırlamıştım. Dile kolay dünyanın en eski ve en çok ziyaretçi alan şehirlerinden birisine yolculuk yapacaksınız, heyecanlanmamak elde değil.

Planlarımı yaparken benim için oldukça önemli bir detayı atlamadım… Zaten müdavimi olduğum Kahve Dünyası’nın Londra’da da bir şubesinin açıldığını biliyordum ve bu önemli detayı programıma zevkle yerleştirdim. Kahve Dünyası’na gidişim rastlantısal bir şey olamazdı!..

Londra’da benim ve eşimin ayaklarına kara sular inmeye başlamıştı. O cadde senin, bu cadde benim adım adım geziyorduk büyülü kenti. Kahve Dünyası ile randevumuz ikinci gündeydi. Londra’nın merkezinde, başka bir deyişle de vitrini olan bir cadde de Piccadily’de bulunan Kahve Dünyası’na doğru yol almak ayrı bir heyecan yarattı içimde… Farklı bir coğrafyada ve kültürde bulunmama rağmen, çok sevdiğim ve her gün mutlaka bir fincan içtiğim Türk Kahvesini , müdavimi olduğum bir mekanda içebilecek olmak sanıyorum heyecanımın tarifini doğru yapabilirdi…

Yorgun adımlarla ilerleyip Kahve Dünyası’na ulaştık. Eşim ve ben bir an önce oturmak istiyor, ayaklarımızın isyanına daha fazla duyarsız kalamıyorduk. Kahve Dünyası’na vardığımızda bildiğimiz gerçeklerlerle karşılaşmaya da tek tek başladık. İlk önce gurur duyduğum en önemli konudan bahsetmek istiyorum. Kahve Dünyası Londra’daki mağazasının ismini ve tabelasını hiçbir değişikliğe uğratmadan, ya da farklı bir marka yaratmadan, olduğu gibi kullanmıştı. Türkçe adıyla “Kahve Dünyası” olarak karşımda duruyordu. Türkiye’de kafamızı çevirdiğimiz her noktada yabancı marka ve isimlerin yer aldığı tabelaları görmeyi hepimiz sık sık eleştirirken, Londra’nın göbeğinde Kahve Dünyası ile Türkçe güzelliğini yaşamak oldukça gurur vericiydi..

İçeri girdiğimizde bizi kapıda karşılayan görevlilere ilk sorumuz “Are there any Turkish workers here?” (Burada Türk çalışan var mı?) oldu… Cevap olarak Türkçe “Evet ben Türküm” cümlesini duymak eşimi de beni de oldukça şımartmıştı… Bizim için oldukça ilginç olan bu anın, çalışanlar için çok sıradan bir durum olduğunu öğrenmemize çok az kalmıştı aslında!…

Bir müşteri gibi değil de kendimizi ev sahibi gibi hissederek yerimize oturduk ve menüyü incelemeye başladık. Ürün çeşitlerinin eksiksiz bir şekilde burada da olduğunu görmek beni bir kez daha şaşırtmıştı, Türkiye’deki mağazalara kıyasla burada daha az çeşitle karşılaşacağımı düşüyordum ama alıştığım tüm lezzetler karşımda duruyordu…. Tereddütsüz olarak Türk Kahvelerimizi söyledik ve bir yandan da çalışan arkadaşlarla ayaküstü sohbete koyulduk. O esnada diğer masalardan kulağımıza çalınan Türkçe konuşmalar yalnız olmadığımızın sinyalini verdi bize… Kahve Dünyası, Londra’da yaşayan ya da ziyaret amaçlı gelen Türklerin uğrak mekanı haline gelmişti bile…

Çalışanların tamamına yakını Türk. İçlerinde okumak için Londra’da olanlar da var. Özellikle Türk Kahvesini elleriyle hazırlayıp, başta İngilizler olmak üzere farklı ülkelerden gelen misafirlere ikram etmenin keyfini yaşıyorlar. Bir çok lezzetin sunulduğu mekanda geleneksel Türk Kahvesi, Türk lokum ve çikolatalarıyla sunuluyor. Burada Türk misafirperverliğini de çok açıkça hissediyorsunuz.

Kahvelerimiz geldi ve büyük bir keyifle yudumlamaya başladık. Türk kahvesinin aroması ve kokusu yürümekten perte çıkan ayaklarımıza şifa olmuştu bile… Keyfimize keyif katmaya devam ediyor, yediğimiz lokum ve çikolatalar ile de kendimizi şımartıyorduk.

Londra oldukça pahallı bir şehir. Yeme – içme de ülkemize oranla oldukça pahallı. Fakat Kahve Dünyası’nın fiyat politikası da Türk misafirperverliğini hatırlatacak düzeyde… Fiyatlar neredeyse Türkiye’deki şubeleriyle aynı… Başta Türk Kahvesi olmak üzere, sahlep, kahve, çikolata, pasta, sandviç ve kurabiye çeşitleriyle kaliteli bir ürün yelpazesi çok Londra’daki benzerlerine göre çok daha uygun fiyatlarla sunulmakta…

18 Kasım 2011 tarihinde açılan Kahve Dünyası Londra şubesi, ticari bir kaygı gözetmeksizin , belki de risk alarak “Coffee” yerine “Kahve” ile Türkçe adını büyük bir cesaretle kullanması ve kendinden emin doğru adımlarla ilerleyen bir şirket profili ile ne kadar doğru bir iş yaptığını gözler önüne sermiş…

Bir Fotogezgin olmakla birlikte iş dünyasına da ilgi duyan biri olduğumdan biraz da Kahve Dünyası’nın kurumsal özelliklerinden bahsetmek istiyorum. Bu emeğin altında kimlerin alın teri var, bilenlerin bilmeyenlere anlatması lazım!..

Kahve Dünyasının mimarı işadamı Birol Altınkılıç. Birol Bey’in başarı hikayesi 1950’lerden itibaren İstanbul Mısır Çarşısında kahve ithalatı yapan babasının yanında başlamış. Zaman içinde öngörüleriyle büyüttükleri işlerinde ithalatla bu işin yürümeyeceğine kanaat getirip, İstanbul’da kendi üretim tesislerini kurmuş. Zamanla bu tesisler teknolojik yenileme ve büyümeyle 100 bin metrekare kapalı alana, makine parkı olarak ta bir teknoloji üssüne dönüşmüş. Yakın zamanlarda devreye giren çikolata fabrikası ise büyük beklentilerin olduğu bir yatırım olarak göze çarpıyor. Söylenenlere göre fabrika İsviçre’deki çikolata fabrikalarına bile parmak ısırtacak bir düzeydeymiş…

Yabancı kahve markalarının bir bir ülkemize girişine aldırış etmeden Altınmarka ile kakao, kakao yağı ve kahve üretimiyle ülkemizdeki 200’den fazla fabrika ve markaya hammadde sağlayan, yılda 100 bin tona yakın üretim yapan bir sanayi devi haline gelmiş. Ülkemizde bildiğimiz birçok yerli kahve markasının da aslında Altınmarka’nın üretimi olduğunu söyleyebilirim. Dünyanın en önemli üreticileri olan Fildişi Sahili ve Gana gibi ülkelerden özenle seçilmiş kakao tanelerinin dünyadaki en önemli alıcısı olan Altınmarka, Kahve Dünyası markası ile de çıtayı yükseltmeye devam ediyor.

Bu başarı ve yükseliş çeşitli anket ve kamu araştırmalarında da kendini gösteriyor, ekonomi dergisi Ekonomist’in anketine göre Birol Altınkılıç yılın en başaralı erkek girişimcisi olarak vitrinde yerini aldı.
Kahve Dünyası ise 2004 yılında ilk mağazasını İstanbul’da açtıktan sonra, şu an 88 mağaza ulaşmış ve ilk yurtdışı mağazasını da keyifle ziyaret ettiğimiz Londra’da açmıştı. İşin bu kısmında bir hanım eli değiyor işe ve Birol Altınkılıç’ın eşi Alev Altınkılıç Londra’daki mağaza ile çok yakından ilgilenerek yurtdışındaki ilk mağazayı büyük bir keyifle açıyor. Londra’yı diğer önemli kentlerinde izleyeceği kaçınılmaz gözüküyor, Alev Hanım’ın işi daha yeni başlamış anlaşılan…

Kısa bir iş dünyası molasından sonra gezgin ruhuma yeniden bürünerek Londra’daki Kahve Dünyası’na kaldığım yerden devam edeyim…

Önemli bir detayı daha hatırlayım hemen… Kahve Dünyası Londra’nın merkezinde Piccadilly Circus’ta bulunuyor. Mekanın bulunduğu bina ise İngiliz Kraliyet ailesine ait. Başka bir deyişle Kahve Dünyası, Kraliçe’nin kiracısı. İşin güzelliğine ve büyüklüğüne buradan da değer biçebilmek mümkün.

Bir hafta süren Londra gezimizde eşimle birlikte 3 kez Kahve Dünyası’nda Türk Kahvesi keyfi yaptık. Kahvesinden suyuna kadar her şeyin Türkiye’den geldiğini bilmek, Türk çalışanların elinden kahvelerimizi içmek bize oldukça keyif verdi… Kokusu yazıya siner mi bilmiyorum ama bu satırları Kahve Dünyası ürünlerinden çikolatamdan yiyip, kahvemi yudumlayarak yazıyorum. Eşimle birlikte çok sık gittiğim, ürünlerini çok beğendiğim ve tükettiğim, hatta evlenirken nişan ve düğün çikolatalarımızı da özenerek ve beğenerek yaptırdığım bu mekana Londra’da da gitmek bizim için bir tesadüf değildi…

Londra’da Türkçe tabelası ile hizmet veren, Türk misafirperverliğini ön planda tutan, Türk Kahvesi gibi geleneksel bir lezzeti tüm dünya insanlarına alıştırmayı hedefleyen bir mekanda bulunmak oldukça keyifliydi. Yolunuz bir gün Londra’ya düşerse ünlü Piccadily Circus’ta bulunan Kahve Dünyası’na uğramayı ihmal etmeyin…

Önce İngiltere, sonra diğer ülkeler yeni bir atasözüne alışacak galiba; “A cup of Turkish Coffee has the sake over forty years..”

Sevgiyle kalın,

Hoşçakalın.
Timuçin HAN
Fotogezgin.Com