Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz. talin

Fatih KOCA

Avrupa’nın en küçük, en az nüfuslu ve en kuzeydeki ülkelerinden biri Estonya. Coğrafi olarak bir Baltık ülkesi olmasına rağmen, dilsel olarak diğer Baltık ülkelerinden ayrılıyor. Estonca bir Baltık dili değil. Hatta Hint – Avrupa Dil Ailesi’ne mensup da değil. Karşı kıyıda, sadece 80 kilometre uzaklıkta konuşulan Fince gibi Ural – Altay Dil Ailesi’nin Ural Kolu’ndan.

Başkent Talin, Avrupa’nın en iyi korunmuş şehirlerinden biri. Daha doğrusu, biriymiş 2. Dünya Savaşı’na kadar. Avrupa’nın birçok şehri gibi Talin de hasar görmüş baştan sona. Fakat Estonyalılar, başkentlerine sahip çıkıp tarihi merkezdeki tüm binaları aslına uygun olarak restore etmişler tekrardan. Şu an, minik şirin bir Orta Çağ kenti görünümünde şehir merkezi Talin’in.

Baltık Denizi’nin Finlandiya Körfezi’nin güney kıyısında bir tepenin üzerinde kurulmuş Talin. Tesadüfün böylesi, güzel Talin de, güzel İstanbul gibi yedi tepeli. Birbirine yapışık evler süslüyor, bir çoğu araç trafiğine kapalı, Talin’in dar sokaklarını. Bu çağa ait olmayan sokaklarda yürümek başlı başına bir keyif olsa da, ne yazık ki bir zaman yolculuğuna çıkarmıyor insanı. Çünkü eski şehirde Estonyalı’dan çok turist, marketten çok hediyelik eşya dükkanı var!

Belediye Binası’nın yer aldığı Raekoja Meydanı şehrin merkezi. Meydanda 1422 yılından beri faaliyet gösteren Belediye Binası Eczanesi de bulunuyor. Meydanın yakınlarından geçen Pikk (Uzun) Caddesi şehrin en önemli caddelerinden biri. Pikk üzerindeki Oleviste Kilisesi 1549 yılından, 1625 yılına kadar dünyanın en yüksek binası unvanını elinde bulundurmuş. Kulesi, 258 merdivenini çıkabilenler için, muhteşem bir Talin manzarasına ev sahipliği yapıyor. Pikk Caddesi’ndeki 61 numaralı bina ise KGB’nin eski genel merkezi.

Pikk Caddesi’nden yukarıya doğru yüründüğünde yukarı şehrine ulaşılıyor Talin’in. Buradan şehrin en eski binalarından Tooempea Kalesi ve en yeni binalarından Aleksander Nevsky Katedrali yan yana. Çarlık Rusya’sı zamanında, 19. yüzyılda inşa edilen soğan kubbeli Katedral, Talin’deki Ortodoks Ruslar’ın başlıca ibadet yeri. Toempea Kalesi iki yüzlü bir bina. Katedrale bakan ön cephesi pembe renkte bir Barok saray. Arka cephesi ise taştan bir kale görünümünde. Kalenin yanındaki Pikk Herman Kulesi, Estonyalılar’ın ulusal simgelerinden biri. Herman Kulesi Baltık Yolu olarak adlandırılan Talin ve Vilnüs arasındaki 600 kilometrelik insan zincirinin de bitim noktası. Yukarı şehirdeki Kohtu ve Patkuli manzara platformları, Talin’e bir tepeden bakmaya olanak sağlıyor.

En geniş zamanında 2.4 kilometre olan şehir surlarının, şu an 1.9 kilometresi korunmuş durumda. Surların, hala ayakta olan 20 kulesi ve 2 kapısı Talin’in Orta Çağ dokusuna eşlik ediyor. Kulelerin bir çoğu ziyarete açık. Nunna Kapısı’ndan ulaşılan, Nunna, Sauna ve Kuldjala kuleleri oldukça güzel manzaralara sahip. Laboratooriumi caddesindeki kuleler ise fotoğraf kadrajına en çok yakışanları. Raekoja Meydanı’na çıkan Viru Caddesi’nde bulunan, iki tane kulenin çevrelediği Viru Kapısı, şehrin en yoğun bölgelerinden biri.

Viru Kapısı’ndan dışarıya adım atılıp da, bir kaç yüz metre yüründüğünde bambaşka bir Talin karşılıyor insanı. Modern Talin! Surların iki yakasında iki farklı yüz yıldan iki farklı şehir bulunuyor. Talin’i izlemeye doyamayanlara bu bölgede bulunan Radisson Blu Oteli, 24. Katındaki terasından güzel bir Talin manzarası sunuyor.

Baltık Bölgesi’nin Silikon Vadisi olarak adlandırılan Estonya, küçük bir ülke olmasına rağmen IT (Bilgi Teknolojileri) konusunda oldukça ileri bir ülke. Estonyalı yazılımcılar tarafından geliştirilmiş olan Skype, bunun başlıca göstergesi.

Estonya mutfağı, diğer Baltık ülkeleri gibi oldukça çeşitli yemeklere sahip. Orta Çağ şehri Talin’de, Orta Çağ atmosferinde, Orta Çağ’ın damak zevkini sunan bir çok restoran bulunuyor. Bunlardan Raekoja Meydanı’ndaki Oude Hansa, gerek dekorasyonu, gerek lezzeti bakımından Talin’in en güzel restoranlarından. Doğal olarak da, en pahalılardan.

Minik, şirin bir Orta Çağ kenti Talin. Yedi tepeli!