Bu yazımızı okurken özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz. 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Hülya SAÇLI

Güney Amerika overland gezimde Brezilya ve Arjantin’ den sonra Bolivya ‘ ya geldiğimizde coğrafi yapı ve iklim tamamen değişti. Ağaçların yerini kaktüsler aldı. Maden dağlarındaki renk cümbüşü ise harikaydı. Oğlak dönencesin de fotoğraf molası verdik. Lamaları ilk kez orda gördüm. Çok sevimli hayvanlardı. Yol boyunca gördüğüm mezarlıklar dikkatimi çekti, büyük mezar taşları ile sanki bir mahalleyi andırıyordu.

Tupiza ‘ya ulaştığımızda hepimiz yorgun ve bitkin bir haldeydik. Hotelimize yerleşip akşam yemeğimizi , sadece turistlerin geldiği küçük ve loş bir mekanda yedik. İçindeki bütün eşyalar kaktüsten yapılmıştı. Bir çok çeşit sebze ile prinçle yapılmış çorba, yağ ve salçası olmamasına rağmen çok lezzetliydi. Gezi boyunca da Bolivya’ ya özgü sebze çorbalarını yemeyi tercih ettim. Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra fotoğraf makinemi alıp Tupiza pazarına gittim. İnsanlar fiziki olarak birbirlerine çok benziyorlar. Hepsi kısa boylu ve esmerler. Başlarındaki küçük şapkaları düşürmeden yürüyen kadınlar dikkatimi çekti. Fotoğraflarını çekmek istediğimde hemen yüzlerini kapatarak çekmeme müsaade etmediler.

Öğle üzeri jeeplerimize binerek İyuni’ye doğru yol aldık. Binlerce yıl öncesinde nehir yatağı olan vadiden geçtik. Suyun şekillendirdiği kayalar ilginç görüntüler oluşturmuş. 6 saat yolculuk yaparak Atacama çölünü geçtik. Çöl iklimi kendini hisettirmişti. Çölde kum fırtınasına yakalanarak mahsur kalmış araçlar gördük. Şöförlerimiz onlara yardım ederken bizlerde güneşin batışındaki muhteşem güzelliği seyre daldık.

İYUNİ

Akşam İyuni ‘ye geldik. Şirin bir hotelde kalarak sabah jeeplerimize binip, tren mezarlığına uğradıktan sonra İyuni tuz çölüne geldik. Gözlerimiz yanmaya başladı. Hemen güneş gözlüklerimizi taktık. Gözlerinizin alabildiğine uçsuz bucaksız bir beyazlık, etrafında ise volkanik dağlar var . Tuz tabakasının, cetvelle çizilmiş gibi altıgen şeklindeki çatlakları beyaza hareketlilik katmıştı. sanki beyaz bir halıfleks serilmiş gibiydi. Çölün ortasında Incahusa adası dev bir balinayı anımsatıyordu. Ada üzerindeki kaktüsler ve otel amaçlı yapılmış ama kullanılmayan evleri görünce kendimi masal dünyasında hissettim. Adanın en üst noktasına kadar çıktık. Rehberimiz Cem 12 metre uzunluğundaki en yaşlı kaktüsü gösterdi. Kaktüslerin her yıl boylarının 1cm uzadığını söyledi.

Çöl, tuz gölünün kuruması sonucu oluştuğundan kırık tuz tabakasının altından suyu gördük. Daha sonra çölün başka bir noktasında bulunan tuzdan yaplımış oteli gezdik. İçindeki eşyalarda tuzdan yapılmıştı, çok ilginçti. Çölde sıralanmış tuz öbekleri , güneşin batışıyla kırmızımsı renge bürünen gökyüzü ile olağan üstü bir manzara oluşturmuştu. İçimden her insanın bu doğa harikasını görmesini diledim ve soğuğun içime işlemesine aldırmadan o anı durdurmak ister gibi bol bol fotoğraf çektim.

Gece İyuni’den , otobüs haline getirilmiş kamyona binerek La paz’a hareket ettik. Hayatım boyunca unutamıyacağım bir yolculuk yaptık. Aracın içi hınca hınç dolu, yerde oturanlar, ayakta duranlar. Camlar koli bantıyla yapıştırılmış, dışarıdan içeriye tozla birlikte soğuk hava üfürüyor, koltuklarımız otobüsün her manevrasında sallanıyordu. Camdan dışarı baktığımda gökyüzünün berraklığı ve yıldızların parlaklığı beni adeta büyüledi. Gökyüzü o kadar yakın görünüyorduki saniki yıldızlar yere iniyorlardı.

LA PAZ

La paz ‘a geldiğimizde şehir çanak şeklinde karşımda duruyordu. Etrafı dağlarla çevrili çukurun içindeydi. Şehir iki kısımdan oluşuyordu. Yerli halkın yaşadığı fakir semt ile beyazların yaşadığı zengin semt. Şehirde sömürge döneminden kalma İspanyol ve Portekiz yapımı bir çok tarihi bina vardı. Bolivya’nın kurtuluş yıl dönümü törenlerine katıldık. Saatler süren geçit törenleri yapıldı. İnsanlar sabaha kadar aynı ritimde çalan Bolivya müziği eşliğinde biralarını içip dans ettiler.

Ertesi gün Ay vadisine gittik. Şehre yakın mesafede bulunan vadi bana Kapadokya ‘yı anımsattı. Ancak; Her mekanın kendine özgü güzellikte ve tek olduğunu düşünerek benzetme yapmaktan vazgeçtim.

La paz da 2 gün kaldık . bu süre zarfında bol bol alışveriş yaptık, alpaka yününden yapılmış şapkalar , hırkalar , deri çantalar , gümüş takılar aldık. Bolivya da özellikle deri ve gümüş oldukça ucuzdu. Şehrin meydanlarını, kliselerini gezdik. Sokaklarda bir çok büyü amaçlı objelerin ve lama cenlerinin satıldığı seyyar satıcıları gördük. Lama cenlerinin bereket getirdiğini, özellikle evlerini yaparken inşaat temeline gömdüklerini öğrendik.

Şehirden ayrılırken geçit törenlerin hala devam ediyordu. . Tuwanakı antik şehri gezdikten sonra Copacapana ‘ya doğru hareket ettik. Yol boyunca And dağları uzanıyordu. Antik kentte güneş ve ay tanrısı ile güneş ve ay kapısı vardı. İspanyolların tanrı heykellerine tahribat yaparak hac işareti koyduklarını söyledi yerel rehber.

COPACAPANA

Copacapana Titicaca gölü kıyısında bütün gezginlerin uğradığı çok şirin bir yer. Copacapana da insanların akşam üzeri sokakta kümeler halinde toplanıp kasa kasa biralarını içip dans etmeleri dikkatimi çekti .

Tekne turuna katılarak Güneş adasında treeking yaptık. Manzara muhteşemdi. Titicaca gölü Bolivya ile Peru arasında bulunan dünyanın en yüksek rakımlı etrafı And dağları ile çevrili bir göl.