Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz.  Track 07

Timur ÖZKAN

Anıtkabir, sadece Ankara’nın değil, Türkiye’nin simge mekanlarından. İnşa edildiği 1953 yılından bu yana hiç azalmayan bir ilgi ile gezilmektedir. Özellikle “toplumsal duyarlılığın arttığı dönemlerde” ziyaretçi sayısı daha da artar. Anıtkabir, öğrencilik günlerindeki okul gezileri ile ilk kez tanışan Ankaralıların buraya gelen konuklarını da ilk gezdirdikleri yerdir aynı zamanda.

Atatürk’ün vasiyeti üzerine kente hakim Rasattepe’de inşa edilen Anıtkabir’in, Aslanlı Yolu’nu, Tören Meydanı’nı, Mozole’yi bilmeyen yoktur. Yeniden düzenlenerek 26 Ağustos 2002 de açılan ve dört bölümden oluşan “Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi” ise pek bilinmiyor veya yeni yeni öğreniliyor.

Müzeyi gezmeden önce, Anıtkabir hakkında az bilinen birkaç hususu hatırlayalım. Anıtkabir’in orijinal projesi iki katlıdır ve bugünkünden çok daha görkemlidir ancak zamanın maddi koşulları nedeniyle üst katı yapılamamıştır.

Diğer bir husus; Atatürk’ün gerçek mezarı -sanıldığı gibi- Mozole’de değil onun tam altındaki mezar odasındadır. Ziyarete kapalı olan bu oda Türkiye’nin 81 ilinden, Azerbaycan’dan ve Kıbrıs’tan getirilen toprakların bulunduğu pirinç vazolarla çevrilidir. Biraz sonra gezmeye başlayacağımız Müze işte bu kattadır. Uzun yıllar boş duran bodrum kat, Türk, Azeri ve Rus sanatçıların ortak çalışmalarıyla yeniden düzenlenerek modern bir müzeye dönüştürülmüştür.

1960 yılında açılan ilk müze, Atatürk’ün “bazı özel eşyaları ile birlikte kendisine hediye edilen çeşitli hatıralar”dan oluşuyordu. Tören Alanının güney cephesindeki iki kuleden birisi olan ve Şeref Defterinin de bulunduğu Misak-ı Milli Kulesi’nden girilen bu bölüm, yeni müzenin “birinci” bölümü olarak korunuyor.

“Panoramalar”ın yer aldığı “ikinci” bölümde Türkiye’de ilk defa uygulanan bir teknikle savaş sahneleri maket+resim şeklinde canlandırılıyor. Kurtuluş Savaşı’nın üç önemli cephesi olan Çanakkale (1915), Sakarya (1921) ve Büyük Taarruz’u (1922) anlatan duvar resimlerinin önünde gerçek savaş objeleri ile oluşturulmuş maketler yer alıyor.

Rusya’ya gidenler mutlaka görmüşlerdir. İkinci Dünya Savaşı’nın en yoğun yaşandığı yerlerden olan Volgagrad’da (eski adı Stalingrad) benzer bir müze bulunur. Ayrıca 1995 yılında Moskova’da, bu savaş’ın bitişinin 50. yılı nedeniyle yapılan ve neredeyse dünya liderlerinin tamamının katıldığı büyük bir törenle açılan Park Pobedi’nin müze bölümünde de 6 panorama bulunur. Sovyetler Birliği döneminde “Kahraman Şehir” unvanı alan Moskova, Stalingrad, Leningrad, (St. Peterburg) Kursk, Dinyeper (Kiev) ve Berlin cepheleri aynı teknikle canlandırılmıştır.

Ressam Aydın Erkman’ın eskizleri, Moskova Sanat Akademisinde, Azeri ve Rus ressamlar tarafından büyük duvar resimlerine dönüştürülmüştür. Resim ve maketler o kadar ustaca birleştirilmiş ki, maketin bittiği ve resmin başladığı ara çizgiyi fark edemiyorsunuz. Diğer bir ustalık “göz”lerde, 20 metrelik duvar resimlerinin her noktasından size bakan, yürüdükçe sizi takip eden gözleri şaşkınlıkla izliyorsunuz. Sakarya Panoraması’ndaki bir topun namlusu ise bir başka usta işi, panorama boyunca yürürken topun istikametinin nasıl değiştiğini anlamaya çalışmayın, zaten anlaşılmıyor.

En iyisi top-tüfek-uçak vb savaş efektleriyle ve Muammer Sun’un özel müzikleriyle gezerken, gördüklerinizi hafızanıza iyice yerleştirmeye bakın, çünkü -ne yazık ki- bu birbirinden ilginç sahnelerin fotoğrafı çekilemiyor.

(Panoramaların önünden ayrılmadan, gezimize biraz ara verelim. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın 2005 Cumhuriyet Bayramı Konserine gidelim. Programın ikinci bölümü çok özel, “Üç Destan – Müzikli Anlatı” Turgut Özakman’ın metinleri üzerine Muammer Sun’un müziklendirdiği ve ilk kez Rengim Gökmen’in yönetiminde İzmir Devlet Senfoni Orkestrası tarafından seslendirilen “Üç Destan” Anıtkabir’deki bu panoramalar için hazırlanmıştı.)

Panoramalar bölümünde ayrıca, Kurtuluş Savaşı komutanlarının portreleri ile bazı savaş sahnelerini anlatan büyük tablolarda yer alıyor. Komutanların gözleri de sizi takip edecek, şaşırmayın.

Müzenin “üçüncü” bölümü bu panoramaların etrafındaki tonozlarda yer alıyor. Bu tonozlar Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlarına mezar yeri olarak düşünülmüş ancak hiç kullanılmamış. Bugün, burada “Kurtuluş Savaşı ve özellikle Atatürk Devrimleri’ne ait 3000 fotoğraf, 600 sayfa bilgi notu ve özgeçmişleriyle 20 savaş kahramanının büstü” yer alıyor.

Galerileri gezerken gerçek “Mezar Odası”nın da önünden geçiyoruz. 10. Yıl, Gençlik ve 50. Yıl Marşlarını dinleyerek ve Türk Devrimlerinin büyüklüğünden bir kez daha etkilenerek, son bölüme geliyoruz.

“Dördüncü” bölümde “Atatürk’ün özel kitaplığında bulunan kitaplar” sergileniyor. Konularına göre tasnif edilmiş ve 3000 den fazla kitaptan oluşan koleksiyonun önünden yürüyerek çıkışa doğru geliyoruz, ancak müzeden çıkmadan bir sürpriz bekliyor.

Atatürk’ün çalışma odasındaki masasında oturan şekildeki balmumu heykeli önceleri, gelenleri birinci bölümde karşılıyordu, şimdiki yeri çok daha çarpıcı. Zira bu en başından beri “çok etkileyici atmosferden” tam da çıkmaya hazırlandığınız bir anda, son köşeyi dönüyorsunuz ve Atatürk karşınızda, köpeği bile yanında, ortam çok inandırıcı ve göz göze geliyorsunuz. “Bu savaşları sizin için yaptık, ipoteksiz bir vatan ve aydınlık bir gelecek bıraktık” diyor ve soruyor “Benim emanetim ne durumda?” Verecek cevabımız yok, en iyisi başımızı öne eğmek ve yavaşça çıkışa yönelmek.

Müdafaa-i Hukuk Kulesi’nde bulunan çıkışta ise, bütün çağdaş müzelerde olduğu gibi “anı veya hediyelik eşya satış bölümü” yer alıyor, mutlaka birkaç hatıra veya hediye satın almak isteyeceksiniz.

Yeniden düzenlenmiş şekliyle “Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi” Anıtkabir’i gezen-gezmeyen herkes için yeni bir ziyaret nedenidir. Her fırsatta gelin buraya. Burada yaşıyorsanız Ankara’ya gelen konuklarınızı götürün, Ankara dışında yaşıyorsanız buraya geldiğinizde, dostlarınızdan sizi bu müzeye götürmelerini isteyin. Emin olun; her Ankaralı, bu isteğinizi yerine getirmekten ve Atatürk’ü bir kez daha ziyaret etmekten büyük bir onur duyacaktır.