Bu yazımızı okurken,  özel müziğini de açmanızı tavsiye ederiz… 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Oğuz Savaş UYSAL

Cunda Adası Ayvalık’ın hemen karsısında tarihi dokusunu korumayı başarmış ender yerlerden bir tanesidir. Adanın ismi konusunda çeşitli görüşler vardır. Birincisine göre Piri Reis buraya geldiği zaman büyük adanın üzerinde başıboş gezen kısrak ve atları görmesi ile bunlardan esinlenerek Yunt Adası ismini vermiştir. Çünkü sarayın kısrak ve atlarına bakanlara Yunt oğlanları deniliyordu.

Diğer görüşe göre ise; 1530’lu yıllarda büyük adanın batısında, içinde içme suyu bulunan daha küçük bir ada bulunmaktaydı. Bu adada Moshas adında kötü ün salmış bir korsan ailesi ve ortağı beraber yaşıyormuş. Osmanlı donanması yöreye gelince korsan adayı terk etmek zorunda kalmış. O tarihten sonra adanın ismi Moshonisos ve bölgedeki adalar grubuna da Moshonisia denmeye başlanmış, zaman içerisinde bu isim bütün adalara hakim olmuştur. Bu görüşe birçok Yunanlı yazarda katılmakta olup adadan mübadele ile göç etmek zorunda kalan eski Cunda’lılarla yapılan görüşmelerde hepsi adanın ismini Moshonisia olarak anımsamakta ve söylemektedir. Yunanlı yazarlarda eserlerinde Türklerin adaya “Yunt Adası” dediklerini belirtmektedir.

1862 yılında Cunda belediye olunca bastırılan mühürde Yunanca olarak “Moshonisia Belediyesi 1862” yazmaktadır. Mührün ortasında ise Osmanlıca olarak “Daire-i Belediye Cezire-i Yunda” yazmaktadır. Daha sonraları mührün ortasındaki Osmanlıca yazının yanlış okunması sonucu “Cunda” sözcüğü ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde ise adı kurtuluş savaşında bölgede büyük kahramanlıklar gösteren Ali Çetinkaya’nın anısına Alibey Adası olarak değiştirilmiştir.

Ayvalık’ta iki Taksiyarhis Kilisesi bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi Ayvalık merkezde olup diğeri Cunda adasında yer almaktadır. Adadaki kilise 1873 yılında inşa edilmiş olup “Kubbeli Bazilikal Plan” tipindedir. Bu plan tipi İ.Ö.2. yüzyıldan itibaren Roma İmparatorluğunda mahkeme ve toplantı salonu olarak inşa edilen Bazalika’lar, Hıristiyanlığın ortaya çıkmasından sonra ibadet mekanları olarak kullanılmıştır.

Taksiyarhis kilisesinde bazalikal plan tipi bir kenarı doğuya bakaçak şekilde konumlandırlmış olup derinlemesine yonelişle dikdörtgen planlıdır. Kuzey ve güney duvarlarında iki nefli, tek kubbelidir.

Apsis doğuya bakan kısa kenarda yer almakta olup apsis duvarında dört adet kabartma tasvir ve simetrik olarak iki niş bulunmaktadır. Kuzey ve guney duvarlarında birer nefin bulunduğu kilisede nef merkezlerinde pencereler yer almaktadır. Kuzey ve guney duvarlarının doğu cephesiyle kesiştiği bolumde din gorevlileri için ayrılmıs olan ozel bölüm yer almaktadır. Kuzey ve güneyde yer alan duvarlarda karşılıklı üç pencere bulunmaktadır.

Batı duvarında kesim ile ayrılan bolümde galeri ve çan kulesine çıkan merdiven kovası yer almak(taydı)tadır.

Giriş kapısı apsisin tam karşısında batı duvarında yer almakta olup sağ ve sol tarafında iki pencere yer almaktadır. (iki giriş kapısı varken güney cephesindeki kapı kapatılarak eve dönüştürülmüştür) Narteks merdivenkovaları içerisinde çözümlenmiştir. İki sütunu bina ile birleştirilmiş olup merdivenle ulaşılmaktadır.

Galeriyi taşıyan sütunlar tonozlarla örtülmüştür. Galeri katı neflerle birleştirilmiş olup duvarda yer alan merdivenlerle çan kulesine giriş sağlanmaktadır.

Batı ve kuzey cephelerinin birleştiği yerde çan kulesinin kaidesi yer almaktadır. ( İki çan kulesi varken bir tanesi yıkılmıştır) Kilise çanının akıbeti konusunda iki farklı görüş bulunmaktadır. Birincisine göre kilise çanı Rumlar tarafından 1920 yılında Despot Evinin önüne getirilerek Midilliye götürülmüştür. ( Adaya ve bölgeye ilişkin birçok belge doküman ve eserin Küçük Asya Araştırma Merkezinde muhafaza edildiği göz önüne alındığında bu olasılık kuvvetli bir ihtimaldir. Araştırma Merkezinde inceleme ve araştırma yapmak için giden Türk araştırmacılara bugüne kadar izin, bilgi ve belge verilmemiştir. Tüm başvurulara bilgi ve belgenin bulunmadığı yönünde cevap verilmektedir.) Diğer bir görüşe göre ise çan Bergama müzesi bahçesinde sergilenmektedir. Çanın büyüklüğü ile kulenin ölçüleri karsılaştırıldığında çanın kuleye sığması mümkün değildir.

Müzedeki Çanın üzerinde

ALI-AGA
E.A.MPALTAZZI
1863
GEGSSEN VON
BOCHUMER VEREIN FUR UND GUSSTAHLFABRIKATION
IN. BOCHUM

Yazısı yer almaktadır. Kilisenin yapım tarihinin 1873 çanın üzerindeki tarihinse 1863 olması ilk grubun görüşlerini doğrular niteliktedir. Ayrıca bugün ayakta olmayan Panayia Kilisesinin yapım tarihinin 1863 olması da Müzedeki çanın Panayiaya ait olması ihtimalini güçlendirmektedir.

Kilise avlusuna iki sütunla taşınan üçgen alınlıklı anıtsal bir giriş kapısından girilmektedir. Tamamen kesme sarımsak taşından yapılmış olan taç kapının fürüsü kilit taşının üstünde olup kilit taşının tabanında bir rozet bulunmaktadır.

Kilisenin 1927–1928 yılları arasında minaresiz olarak camiye çevrilmiş olması birçok ikonun sökülmesine ya da üzerlerinin kapatılmasına sebebiyet vermiştir. 6 Ekim1944 yılında yaşanan 6,9 şiddetindeki depremde ciddi boyutta deformasyona uğrayınca cami olarakta kullanılmamaya başlayıp kaderine terk edilmiştir.

1962–1963 yılları arasında Maliye Bakanlığından araştırma amaçlı izin belgesi ile gelen grup kilise içerisinde hazine bulmak için yer döşemelerini, duvarları avludaki moloz taşlarını ve merdivenleri parçalayarak söküp atmışlardır.

Korumasız durumda bırakılan kilisenin kurşunları 1950 de sökülerek satılırken ahşap elemanlarda çevredekiler tarafından sökülerek yakacak olarak kullanılmıştır.

Kilise içerisinde yer alan ikonların nerdeyse tamamına yakını tahrip olmuştur. Günümüzde sadece apsisisn sağ ve sol duvarlarında yer alan Meryeme Müjde verilmesi sahnesi, Salomenin Dansı, ambonun kürsüsünün gövdesinde yer alan İsa ve incilin dört yazarına ilişkin ikonlar , Bemaya geçilen orta kapı üzerinde yer alan iki melek ikonu ve Yunus peygamberin uzun süre denizde kalıp bir balığın içinde yaşadıktan sonra balığın ağzından çıkışını tasvir eden ikon kısmen günümüze ulaşabilmiştir.

Adaya ilk gelen mübadillerle yaptığım görüşmelerde kilise içerisinde Saint Nicholas’a (Noel Baba) ve Hazreti İsa’nın ellerine ve ayaklarına çakılan çivileri, çarmıh parçalarını ve İsa’nın son yemeğini yediği meşhur “kutsal kase” ile Hazreti Musa’nın asasını İstanbul’a getiren İmparator Konstantin ile annesi Helen’e ait ikonlarda bulunmaktaydı. Fakat belirtilen yerler tamamen tahribata uğradığı için bu bilgilerin doğruluğunu ispatlamak mümkün değildir.

Günümüzde kilisenin restorasyon çalışmaları başlamış olup ilk olarak duvarları güçlendirmek için çelik halatlarla bağlanmıştır. Onarımdan sonra Kültür Sanat Merkezi haline getirilmesi düşünülen kilise için AB den 500 bin Euroluk hibe kaynak sağlanmıştır.