Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz… 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Oğuz Savaş UYSAL

‘’Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali’’ kapsamında izlediğim Giselle Balesi’nden sonra Aspendos Tiyatrosuna gündüz gidip bu akustik ortamı kendim test etmeyi yapılacak işler listesinin en başına yazmıştım. Romantik bale edebiyatının başyapıtlarından biri olan “Giselle” yi Aspendos’un tarihi ve muhteşem akustik ortamında izlemek eşsiz bir ziyafet olmuştu benim için. Aspendos’un akustik özelliği ile müzik, tarihi atmosfer ile birleşince bir an için kendimi bu özel ortamda adeta sahnedeymiş gibi hissetmiştim. İki perdeden oluşan bu eşsiz gösteri bittiğinde sahnedekileri herkes ayakta alkış yağmuruna tutarken eminim, herkes benimle aynı düşünceye sahipti. Keşke bitmeseydi… Sanırım Giselle’ yi vazgeçilmez kılan, başyapıt yapan da bu olsa gerekti.

Aspendos’a Antalya’nın kavurucu sıcağına yakalanmadan gitmek için sabah erkenden yola çıksam da nem ve sıcak kendini hemen hissettirdi. Aspendos Tiyatrosu Manavgat – Antalya yolundan Serik’i 3 km geçtikten sonra sağa dönüp 2 km gittikten sonra 2000 yıllık ihtişamıyla karşıma çıktı.

Tiyatro, Marcus Aurelius döneminde (İ.S.161-180) mimar Zenon tarafından tasarlanmış. Altta 21, üstte 20 olmak üzere toplam 41 oturma sırasına sahip olup en üstte 59 tonozdan oluşan bir galerisi bulunmaktadır. Galerinin daha çok yağmurlu havalarda korunmak için kullanıldığı sanılmaktadır. Oturma yerleri dikkatlice incelendiğinde bazı yerlerde sahibinin isminin kazınmış olduğu dikkat çekiyor.

Tiyatronun arkasında destek teşkil edecek bir tepe bulunmadığı için çok üstün bir mimari teknikle yüksek kemerlere dayandırılmıştır. Bu yapım tekniğiyle Doğu Akdeniz’de tektir. Genel görünüm olarak Roma tiyatrolarına benzerlik göstermektedir. Tiyatronun kurulduğu günden bu zamana bölgede meydana gelen depremler göz önüne alındığında Aspendos’un bugünkü ihtişamı çok daha fazla önem arz ediyor. Aspendos Tiyatrosu sadece ülkemizin değil, tüm dünyadaki en iyi korunmuş Roma tiyatrosu hatta antik tiyatrodur.

Tiyatro Roma tipine uygun olarak yarım daire şeklinde taş zeminli olarak inşa edilmiş olup seyirci oturma alanları oldukça dik eğimlilidir. Bu eğim Aspendos’u diğer antik tiyatrolardan görsel ve akustik olarak daha farklı kılmaktadır. İçeride ziyaretçi sayısının az olduğu bir zamanda sahnede bulunan kişiler arasında yapılan konuşmaları en üstteki basamaklardan duymak ve dinlemek mümkün oluyor. Ya da benim yaptığım gibi sahnede cep telefonunuzdan Chiristian Adam şarkısını açıp, en üst basamağa çıkıp gözlerinizi yumduğunuzda akustik ortamın da etkisiyle bu muhteşem atmosferde Chiristian Adam’ın sadece size özel konser verdiği hissine kapılıyorsunuz. Gözlerinizi açtığınızdaysa bu duyguyu hissedenin sadece siz olmadığınızı, sizin gibi orada bulunan birçok kişinin bu müzik ziyafetine ortak olduğunu fark ediyorsunuz.

Sahne, tiyatroda en dikkat çekici bölüm. Uzun olmasına karşın, dar. Orkestra kısmı oldukça zengin bezemeleri ile hemen dikkat çekiyor. Biri diğerinin üzerinde yükselen iki sıra sütunlar arasında yer alan nişlerin içerisine gömme olarak yapılmış bezeme ve heykelcikleri şimdi bile görmek mümkün.

Tiyatro Selçuklular döneminde Çinilerle kaplanıp köşk olarak, Bizanslılar döneminde ise ayinler için kullanılmış olup zaman içerisinde kendi kaderine terk edilince, bakımsızlığın da etkisiyle ot ve çalılar etrafı kaplamaya başlamış.

Ulu Önder Atatürk’ün 1930 yılında Aspendos’a yapmış olduğu ziyareti sırasında “Onarılıp yeniden kullanılması ama asla kapısına kilit vurulmaması” direktifi Aspendos’un korunmasında oldukça etkili olmuştur. Atatürk’ün ziyaretinden hemen sonra bakıma alınan tiyatro o günden bugüne büyük bir titizlikle korunmuştur.

Her yerin olduğu gibi Aspendos Antik Tiyatrosunun da bir hikayesi vardır. Aspendos kralının o zamanlar çok güzel bir kızı vardır ve herkes onla evlenmek ister. Fakat kral kimde karar kılacağını bilemediği için halka şöyle duyurur:’’ Kim, halkımız, şehrimiz adına en yararlı ve güzel şeyi yaparsa kızımı ona vereceğim.’’ Bu durum üzerine de iki büyük eser çıkar, bu iki eseri de iki ikiz kardeş ortaya koyar. Bu eserlerden birisi şehre kilometrelerce uzaktan gelen müthiş bir geometrik hesaplamanın sonucu olarak ortaya çıkarılıp inşa edilmiş, kasabaya su getiren su kemerleri; diğeri ise orkestrasında yere metal para atıldığında en üst tarafından dahi o sesin duyulduğu dünyanın o zamanki ve günümüzün akustik olarak en iyi olan tiyatrosudur. Mimarı da Zenon’dur. Kral, su kemerlerini gördükten sonra kızını su kemerlerini yapan mimara vermek ister fakat daha sonra da tiyatroya girdiğinde tiyatronun yukarı tarafında gezerken bir ses duyar. Ses, kralın kızını ben almalıyım, onu bana vermeli, der. Bu akustiğe hayran kalan kral, kızını mimar Zenon’ a vermekte karar kılar. Kral kızını tiyatroyu yapan mimara verir ama bu kadar basit değil. Önce her iki yapıyı da çok beğendiğinden adaleti sağlamak bakımından kızı ortadan ikiye bölmeye karar verir. Ancak su kemerini yapan mimar, kıza olan sevgisinden dolayı aradan çekilir. O yüzden kız tiyatroyu yapana kalır. Kızı haklıydı. Düğünleri tiyatroda yapılır.

Tavsiyem Aspendos’tan dönerken yol kenarlarındaki küçük köy evi çardaklarında mutlaka durup gözleme yiyip ayran içmeden yolunuza devam etmeyin. En Önemlisi ise Aspendos’un bu muhteşem atmosferinde bir kültürel etkinliğe katılmaya gayret edin.