Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz… 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Timur ÖZKAN

Kıbrıs’ın en ıssız yerlerinden olan Karpaz yarımadası, KKTC’nin İskele kentinden başlıyor ve kuzeydoğuya doğru uzanarak Zafer Burnu’nda sona eriyor. Doğal plajların çokluğuna rağmen, turistik tesislerin pek az olduğu bölgede birçok tarihi manastır ve kilise yer alıyor. Yaklaşık olarak 100 km uzunluğundaki yarımadanın uç kesimi ulusal park ilan edilmiş.

Yarımadayı, Türkiye’ye bakan kuzey kıyılarından gezmeye başlayacak olursak ilk durağımız tarihi bir kalenin bulunduğu Kantara köyü olacaktır. Anayoldan 10 km içerdeki Kantara köyünden sonra arabayla 3 km daha tırmandığımız Kantara Kalesi Beşparmak Dağları üzerindeki üç kaleden biri. (Diğerleri Girne yakınlarındaki St. Hilarion ve Buffavento kaleleri) 700 metre yükseklikte bir tepe üzerine gözetleme amaçlı olarak kurulan kale, hem Meserya ovasına hem Karpaz yarımadasına hakim, Arapçada köprü veya kemer anlamına gelen Kantara tarihi boyunca Aslan Yürekli Richard’dan başlayarak birçok prens, baron ve krala ev sahipliği yapmış.

Girne’den bu tarafa gelen sahil yolu, Kantara’dan sonra güneye yönelerek Gazimağusa’dan gelen yolla birleşiyor ve yarımadayı baştan sona kat ederek Zafer Burnu’na kadar devam ediyor. Maki ve yabani zeytin ağaçlarından başka bir şeyin görünmediği bakir coğrafyada en büyük yerleşimler sırasıyla; Mehmetçik Yenierenköy ve Dipkarpaz. Etrafta ayrıca eski Kilis ve şapellerin çokluğu dikkat çekiyor. Anayoldan biraz içerde kalan Mehmetçik ilçesinden sonra ulaştığımız Yenierenköy, hemen hemen Karpaz yarımadasının ortasında bulunuyor. Buralarda bu kadar çok dini yapı bulunmasının nedeni olarak; bir zamanlar Kudüs’ü terk etmek zorunda kalan Hıristiyan din adamları için, hem Karpaz’ın Kudüs’e çok yakın ve hem de bu kadar sakin bir coğrafyanın inziva için uygun olması ifade ediliyor.

Bu sakin coğrafya din adamları kadar deniz kaplumbağalarının da tercihi olmuş. Yarımadanın kuzey ve güney kıyılarında yer alan kumsallardan bazıları Caretta caretta ve Chelona mydas (Yeşilbaş) adı verilen deniz kaplumbağalarının yumurtlama alanı olarak tanınıyor. Dünya çevrecilerinin özel olarak sahiplendiği bu sevimli canlılar her yıl Mayıs ayında yumurtalarını bırakmak üzere bu sahillere geliyorlar. Yumurtlama mevsiminde akşam 20’den sonra sahile girişe izin verilmiyor. Hava karardıktan sonra sahile çıkan ve boyları bir metreyi bulan bu dev kaplumbağalar 10-15 gün arayla beş-altı kez yumurtluyor ve her seferinde 65-110 yumurta bırakıyorlar. Deniz kaplumbağalarının yumurtalarını kuma kumlara gömdükleri yerler, bölgede nöbet tutan görevliler tarafından markalanıyor. Yumurtlama dönemi olan mayıs ayı gibi yumurtaların açıldığı ve minik yavruların deniz koştuğu Ağustos aylarına denk gelmek ve bu ilginç doğa olayını izlemek çok farklı bir gezi hatırası olacaktır.

Girne yakınlarındaki Alagadi ve Karpaz yarımadasının kuzey ve güney kumsalları en önemli yumurtlama alanları. Bu kumsallardan birinin ayrı bir özelliği daha var. Yunan Mitolojisi’ndeki Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit’in buradaki dalgalardan doğduğuna inanılan Altınkum, kilometrelerce uzanan kumsalıyla Kıbrıs’ın en büyük doğal plajı.

Yarımadanın az sayıdaki yerleşim yerlerinden üçüncüsü olan Dipkarpaz 1980’de kurulmuş. Az sayıda Rum ile birlikte daha çok Türkiye göçmenlerinin yaşadığı bir belde. Sahildeki antik Karpasia kentinin iç kesimlerinde kurulan Dipkarpaz, Ankara’nın dünyadaki 40, Kıbrıs’taki iki kardeş kentinden biri. (Diğeri Lefkoşa) köy meydanındaki karşılıklı Türk ve Rum kahvelerinin birinde biraz yorgunluk attıktan sonra isteyenler ana yoldan ayrılarak kuzey kesimde yer alan ve Ayios Philon Kilisesi ve Manastırı’nı ve Kıbrıs’ın en önemli altı antik kentinden biri olan ve MÖ 2. yy’a tarihlenen Aphendrika’yı görebilirler.

Dipkarpaz’dan sonra Karpaz Koruma Alanı başlıyor. Burada, önce birer ikişer daha sonra gruplar halinde dolaşan yabani Kıbrıs eşekleriyle karşılaşıyoruz. Karpaz’da, doğal ortamda yaşamları sürdüren iri gözlü, beyaz burunlu siyah derili bu eşekler Kıbrıs’ın simgelerinden.

Koruma alanında yer alan Apostolos Andreas Manastırı dünya Ortodokslarının önemli ibadet yerlerinden. Hıristiyan olmak için çıktığı Kudüs yolculuğu esnasında, bindiği geminin gözü görmeyen kaptanını iyileştiren Balıkçı Andreas’ın, suları biten mürettebatın ihtiyacı olan suyu bulduğu yerde kurulduğu rivayet edilen manastır bugün bile adak amaçlı olarak ziyaret ediliyor. Göz hastalıklarını iyileştirdiğine inanılan balıkçı Andreas’ın adını taşıyan bu tarihi manastırı sahiplenen birkaç rahip ve rahibe burada yaşamını sürdürüyor.

Ve Zafer Burnu, manastırdan sonra, 400 metrelik bir toprak yolla ulaşılan ve boş bir askeri kulübenin bulunduğu burnun; sadece KKTC’nin değil tüm adanın en doğu noktası olmaktan başka bir özelliği yok. Belki bir de, burada Türkiye’ye çok yakın olmamız not edilebilir…