Bu yazımızı okurken özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz; 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Abdullah Agâh ÖNCÜL

Kosova’nın güneybatısında, Şar Dağları’nın eteklerinde konumlanmış, balkanların en şirin şehirlerinden biri olan Prizren, köklü tarihinde Romalılar, Hunlar, Slavlar ve Osmanlılara ev sahipliği yapmıştır. Bu çağlarda “Pürzeyn, Pürzerrin, Perzerrin, Pürzen, Zerrin” gibi değişik şehir isimler almıştır. 250 bine yakın nüfuslu bu şehrin çok uluslu olduğunu sokakta konuşulan Arnavutça, Türkçe ve Boşnakça kanıtlamaktadır. Prizren, 1998-1999 çatışmaları süresince sosyolojik ve kültürel çok büyük zararlar ve yıkımlar yaşamıştır. Çok acıdır ki bütün dünyanın NATO bombardımanlarına seyirci kaldığı bu yıkımlar, geçtiğimiz yüzyılın savaş tarihinde yaşanan en büyük işkence ve zulmüne de tanıklık etmiştir. 1944 yılında Komünist Yugoslavya idaresi, 1974’te Kosova Sosyalist Özerk Bölgesi, 1992’den sonra Yugoslavya Cumhuriyeti, 1999’da Birleşmiş Milletler yönetimine geçiş, 2004 yılında halk ayaklanması ve en sonunda 17 Şubat 2008 tarihinde Kosova Cumhuriyeti ilan edilmesiyle tüm çatışmalar son bulmuştur. Bu toprakların halkının çoğu göç etmiş, ama yaşadıklarını halen üzerlerinden atamamış hüzünlü ve yalnız kalmış bir toplum haline gelmiştir.

 

Prizren son yıllarda hızlı ve büyük bir yeniden yapılanma sürecine girmiştir. Şehrin yerleşim bölgeleri belirlenip, alt yapı eksiklikleri giderilip, kültürel miraslar onarılıp, yeni yollar açılarak yeni konut politikaları uygulanmıştır. Aslına uygun tarihi dokuyu koruyan sokaklar da konakları ile tekrar inşa edilmiştir.

 

Hâlâ ayakta kalmayı başarabilen nadir yapılardan ve 1615 yılında Osmanlılar tarafından inşa edilmiş Sinan Paşa Camii önünde bulunan tarihî Bristrica adında Taşköprü ve altından akan Akdere üçlemesi şehrin merkezi ve sembolü olmuşlardır. Tepeye doğru yapılan bir yürüyüş sonrası görülen Prizren Kalesi şehrin en güzel panoramik manzarasını veren ve Roma döneminden kalan antik bir yapıdır. Kaleye çıkarken 2004 ayaklanmasında hasar gören Sırp Ortodoks kilisesi de gezilebilir. Tepenin diğer taraftan inişinde ise Aziz Arhancel Manastırı görülebilir. Savaşın yıkıcı etkilerini hâlâ görebileceğiniz Sırp Mahallesi de mutlaka görülmelidir. Saraçhane tekkesi ve avlusundaki semahane, harem, türbe ve asırların şahidi çeşme de ziyaret edilmesi gereken yerlerdendir. Osmanlı’dan birçok eserin bulunduğu bu şehirde yemek yemek için çok müstesna çarşısında farklı balkan yemekleri ve tatlıları yenilebilir. Arnavutçanın dışında Türkçe de halen baskın bir dildir. Bu sebeple çarşıda Türkçe konuşan esnaf yeterli oranda bulunmaktadır. Özel girişimcilerin açtığı dükkânlarda hediyelik, giyim, takı ve daha birçok tüketim malzemesi kolayca bulunabilmektedir.

 

Kosova’nın bu doğal küçücük şehrinde Halveti Tekkesi, Gazi Mehmet Paşa Hamamı, Osmanlı mezarlığı, Bogorodica Ljeviska Kilisesi, Aziz Djordje Runjevac Kilisesi, Aziz Nikola Şapeli gibi gezilebilecek diğer eserler de göz kamaştırmakta ve ilgi çekmektedir.