Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz… Lebnan

Timur ÖZKAN

Lübnan, Fransa’da yaşayan ünlü yazar Amin Maalouf’un memleketi. Nedim Gürsel, Maalouf’un her nedense Lübnan’ı hiç anlatmadığını yazar. Buna karşılık pek çok şarkısı Türkçeye de aranje edilen ve babasının Türkiye göçmeni olmasından ötürü Arapçada Turkuaz anlamına gelen Feyruz ismini taşıyan ünlü şarkıcıları, Lübnan’ı hiç terk etmediği gibi iç savaş döneminde ülkenin birliği için gösterilen çabalara şarkılarıyla destek vermiş. Bir dönemi İsrail işgali olmak üzere 1975-1991 yılları arasında süren iç savaş çok gerilerde kalmış olsa da bugün savaşın izlerini bazı binaların duvarlarındaki roket izlerinde görmek mümkün ama Lübnan’ın hem bu kardeş savaşının hem de daha yakın tarihteki İsrail bombardımanlarının izlerini büyük ölçüde ortadan kaldırdığını söylemek yanlış olmaz.

Ortadoğu’nun savaşlarla olduğu kadar zenginliği ve lüks yaşamıyla tanınan, sadece 3,5 milyon nüfuslu bu küçük ülkesini tanımaya adından başlayacak olursak; Lübnan’ın adı, dağlarının karlı zirvelerine atfen Sami dillerinde “Beyaz Dağ” anlamına gelen “Leban”dan geliyor. Bir Arap ülkesinden çok bir Avrupa kentine benzetilen ve bir zamanlar Ortadoğu’nun İsviçre’si, Paris’i veya Las Vegas’ı gibi unvanlarla anılan Lübnan’ın başkenti Beyrut aslında tipik bir Akdeniz kenti.

Beyrut’un bir diğer özelliği de İzmir’e çok benzemesi, İzmir’in Kordon’una benzeyen Beyrut’un Kornişi’nde dolaşırken bu benzerlik hemen fark ediliyor. Kent merkezinden başlayan ve Korniş El Minare (Paris Bulvarı) adıyla minareye yani deniz fenerine kadar devam eden sahil yolu; buradan itibaren General De Gaulle Bulvarı adını alarak Rawşeh kayalıklarına oradan da Refik Hariri Bulvarı ve daha sonra da Şeyh El Sabah Bulvarı adlarıyla kentin Sayda çıkışına kadar uzanıyor. Özellikle akşamüzerleri Beyrut halkının çok rağbet ettiği Korniş’te kalabalık Minare ve Ravşeh civarında yoğunlaşıyor. Minare civarında yürüyüş yapan veya banklarda nargile içenler, daha ilerde denizde fırlamış gibi duran üç kayadan oluşan Ravşeh’e bakan yerlerde ise restoran ve kafelerde oturanlar her akşam gün batımını izliyorlar.

Kentin orta sınıfının rağbet ettiği Korniş’e kıyasla çok daha lüks bir görünüm veren kent merkezi Solidere, Beyrut’un savaştan sonra yeniden yapılan kesimi. Bazı tarihi yapılarla birlikte hükümet binalarının ve iş merkezlerinin yer aldığı Solidere, çağdaş bir yaya bölgesi olarak düzenlenmiş. Olağanüstü şık giyimli Beyrutlu kadınlar alışverişlerini yaparken veya nargilelerini içerken yanlarındaki Uzakdoğulu yardımcıların çocuklarla ilgileniyor olması oldukça dikkat çekiyor. Solidere’de bir başka dikkat çeken konu kiliselerle eski/yeni camilerin yan yana olması. Lübnan halkını oluşturan; Şiiler, Sünniler, Ortodokslar, Katolikler, Protestonlar, Maronitler ve Dürziler, ülkenin kozmopolit yapısının başlıca toplulukları. Beyrut’taki Hıristiyan eserleri arasında; Yunan Ortodoks, Yunan Katolik ve Maronit katedralleri ön plana çıkarken tarihi İslami yapılardan El Ömer ve Emir Munzer camileri görülmeye değer.

Soldiere’in batısında halen Hükümet Binası olarak kullanılan tarihi kervansaray binasıyla aynı bölgedeki Saat Kulesi, Beyrut’taki Osmanlı hatırlarından. Bu arada Solidere sokaklarında gezerken büyük bir alışveriş merkezinde açılan ilginç bir sergiyle karşılaşıyoruz; Osmanlı Dönemi Karikatürleri Sergisi. 400 yıl bu coğrafyaya egemen olmuş bir imparatorluktan kalan Arapça ve Fransızca yazılı karikatürler yerli halkın fazla ilgisini çekmiyor ama böyle bir sergiyi gezmek bizim gibi tanıdık yabancılar için ilginç oluyor. Gezimiz Solidere’in merkezi Nejmeh Meydanı’nda devam ediyor. Parlamento binasının önünde yer alan ve ortasında küçük bir saat kulesinin bulanan meydanı gördükten sonra; Solidere’in iki kenarındaki Antik Roma Hamamı ile Haçlı Kalesi ve Antik Roma Hukuk Okulu’nun kalıntılarını ve de kentin diğer bir merkezi olan Kahramanlar Meydanı’nı geziyoruz.

Solider ile Ravşeh arasında kalan ve Hamra olarak adlandırılan semt, Beyrut’un otellerinin ve lüks restoranlarının bulunduğu kesim. Beyrut’un dillere destan gece hayatı ise kentin batı kesiminde yer alan Monot ve Gourau caddelerindeki eğlence yerlerinde yaşanabilir.

Beyrut’taki kent gezimizi böylece tamamladıktan sonra biraz da sokak manzaralarını not edelim. Şantiye kent görünümündeki Beyrut’ta Pakistanlı temizlik ve inşaat işçileri ile Filipinler vb ülkelerden çocuk bakıcılarının fazlalığı, Dubai, Katar gibi zengin ülkeleri hatırlatıyor. Öte yandan Beyrut oldukça pahalı bir kent, komşuları Suriye ve Ürdün’e kıyasla otel fiyatları oradaki emsallerinin en az iki katı. Toplu taşımın yok denecek kadar az olduğu Beyrut’un kent içi ulaşımında tek seçenek olan taksiler pazarlık etmek şartıyla çok pahalı sayılmaz. Hakkında, kitapçılarında “düğün rehberlerinin” satıldığı, bankalarının kadınlara yönelik “güzellik kredisi” verdiği yazılan bir ülkede, insanların oldukça şık ve bakımlı olması şaşırtıcı değil.

Lübnan’ın 37 km kuzeyindeki tarihi kenti Biblos, Ege kıyısındaki ilçelerimize benziyor. Beyrut’tan yaklaşık bir saatlik bir minibüs yolculuğuyla ulaştığımız Biblos’un antik kenti (INESCO Dünya Mirası listesinde) ve yat limanı görmeye değer. İncil’e adını veren yer olarak tanınan Biblos’un diğer bir özelliği ise dünyanın üzerinde kesintisiz yerleşim bulunan en eski kenti olması Ayrıca buradaki balıkçı lokantaları, Akdeniz’in lezzetli balıklarını ve geleneksel Lübnan mutfağının meze çeşitlerini tatmak için ideal.

Biblos’a kadar gelmişken doğa harikası olarak tanınan Jeita mağarası ve yeraltı gölü de ziyaret edilebilir. Bunun haricinde Lübnan’ın diğer turistik merkezlerinden; Biblos’un biraz daha kuzeyindeki Tripoli (Trablusşam), Bekaa Vadisi’ndeki Baalbek Antik Kenti ile Beyrut’un güneyindeki Sayda ve Sur kentleri görülebilir. İsrail sınırına yakın Sur’un güneydoğusundaki Şaitiye köyünde, ülkede BM gücü (UNIFIL United Nations Interm Force in Lebanon) bünyesinde görev yapan 495 Türk askeri de bulunuyor.

Bir süredir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize uygulamayan Lübnan’a, Suriye üzerinden karayoluyla gelinebileceği gibi İstanbul’dan THY’nin doğrudan uçuşları da tercih edilebilir. Lübnan’dan ayrılırken Beyrut’taki Hard Rock Cafe’nin girişinde yazılı Beatles’ın ünlü şarkısının “Göreceksin, hepimizin bir olduğu gün gelecek” sözlerinin şimdilik en azından Beyrut için gerçekleştiğini düşünüyoruz. Zaten böyle kozmopolit ve sıcakkanlı insanların ülkesi Lübnan’a savaş hiç yakışmıyor…