Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz… 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Timur ÖZKAN

Avrupa’nın güneydoğusundaki Gelibolu Yarımadası ile Asya’nın kuzeybatısındaki Biga Yarımadası, hem yakın tarihimizin hem de Anadolu’nun uzak tarihinin unutulmaz izlerini bugüne taşıyan çok özel bir coğrafyadır. Bu iki yarımadanın sınırlarını çizdiği Çanakkale Boğazı, tarihin en zor deniz savaşlarına sahne olurken, binlerce yıllık tarih mirası Troya antik kentinin kalıntıları bugün bile ziyaretçileri etkilemeye devam etmektedir.

Çanakkale’de bulunan Gelibolu ve Troya tarihi milli parkları Türkiye’nin toplam 41 milli parkı arasında yer alırken, Troya aynı zamanda Türkiye’nin UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan 11 varlığı arasına girmeyi başarmıştır. Balıkesir’le birlikte Çanakkale sınırları içindeki bir diğer milli parkımız olan Kazdağı Milli Parkı, tarihe, dünyanın ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yer olarak geçmiştir. Ege Denizi kıyısındaki İlkçağ’ın liman ve eğitim merkezlerinden Assos antik kenti ile deniz sınırları içindeki tarihi ve doğal güzellikleriyle ünlü Bozcada ve Gökçeada gibi her biri ayrı ayrı gezmeye değer pek çok yerin bulunduğu Çanakkale’nin kent merkezi de yerli ve yabancı ziyaretçiler tarafından ilgiyle gezilmektedir.

Bir başka özelliği de ülkemizin İstanbul gibi iki kıtaya yayılmış ikinci kenti olan Çanakkale’nin iki yakası arasında sürekli vapur seferleri yapılmaktadır. Gelibolu Milli Parkı’nı teşkil eden Avrupa yakasına Çanakkale’nin merkezinden ve Lapseki ilçesinden kalkan feribotlarla ulaşılmaktadır. Gelenleri yüksek yamaçlara yazılmış “Dur Yolcu, Bilmeden Gelip Bastığın Bu Toprak Bir Devrin Battığı Yerdir” yazısının karşıladığı milli park, 1. Dünya Savaşı’nda buradaki çarpışmalarda hayatını kaybeden 500 bin askerin anısına yapılmış. Gelibolu Milli Parkı’nda; Kilitbahir’deki Çanakkale Şehitleri Abidesi ve Conkbayırı’ndaki Atatürk heykeli başta olmak üzere pek çok anıtla birlikte Seddülbahir Kalesi ve ayrıca Türk, Fransız, İngiliz, Avusturya, Yeni Zelanda şehitlikleri ziyaret edilebilir. Her yıl 25 Nisan’da anma törenlerinin düzenlendiği Anzak Koyu ise yarımadanın Ege Denizi tarafında bulunmaktadır.

Böylesi önemli bir tarih mirasının ev sahibi Çanakkale’nin çevresini kısaca tanıdıktan sonra ve kent merkezini gezmeye başlamadan önce kentin adının nereden geldiğini öğrenelim. Bu nedenle kenti gezmeye ülkemizde az sayıda bulunan örneklerden birisi olan Çanakkale Kent Müzesi ve Arşivi’nden başlayacağız. Bugün olduğu gibi tarihte de adını kente veren Çanakkale Boğazı’nın ilk adı “Helle’nin Denizi” anlamındaki Hellepontos iken yakın tarihte burasını Avrupalıların Dardanelles, Osmanlıların Akdeniz Boğazı olarak adlandırdıklarını, Fatih Sultan döneminde ise Anadolu tarafına Çanak Kalesi adıyla bilinen bir kale yaptırıldığını ve boğazın adının “Kalai Sultaniye Boğazı” olduğunu öğreniyoruz. Daha sonra kale, adını kente verirken Çanakkale de, adını boğaza vermiş ve bugünkü Çanakkale adı kullanılmaya başlamış.

Çanakkale’de kent müzesinin haricinde iki önemli müze daha bulunuyor. Sahilde yer alan ve Donanma Komutanlığı’na bağlı askeri deniz müzesinde efsanevi Nusret Mayın Gemisi’nin bir benzeriyle birlikte savaştan kalan gemi, top, gülle vb askeri mühimmat sergilenmektedir. Sarıçay’ın kenarındaki Arkeoloji Müzesi’nde ise bölgedeki antik kentlerden çıkarılan çok değerli bazı heykeller ve yöresel seramikler görülebilir.

Çanakkale’de gezerken tarih hiç yalnız bırakmıyor. Cumhuriyet Meydanı’nda savaştan kalan topun önündeki tabelada “18 Mart 1915 savaşlarında Çanakkale’nin geçilmezliğini Mehmetçik bu toplarla sağladı” yazıyor. 18 Mart 1915 yazısı limanın arkasındaki yamaçlarda da karşımıza çıkıyor ama bu tarafa geçince tarih bizi çok daha eskilere götürüyor.

Valilik binası önündeki Morabbin Park’ta antik Troya kentinin büyük bir maketiyle onun yanında ahşaptan yapılmış dev bir at heykeli dikkat çekiyor. Bir benzeri Troya antik kentinde imal edilen sembolik ahşap at İzmirli şair Homeros’un İliada Destanı’nda anlatılan ve 10 yıl süren savaşın finaline konu olmuş. Gerçi, 2004 yılında İliada Destanı’nı sinemaya uyarlayan Alman yönetmen Petersen’in yaptığı ve başrolünü Brad Pitt’in oynadığı Troya filminin çekimleri burada değil de İngiltere, Malta ve Meksika gibi ilgisiz ülkelerde yapılmış ama kuşkusuz filmin Çanakkale’nin tanınmasına büyük katkısı olmuş. Valilik önündeki gizemli ahşap at işte bu filmin çekimlerinde kullanıldıktan sonra Çanakkale’ye hediye edilmiş.

1897’de İtalyan tüccar Vitali tarafından yaptırılan çanlı saat kulesi de kent merkezinin dikkat çeken yerlerinden. Aynı yıllarda kentin Musevi vatandaşlarından Halyo tarafından yaptırılan ve şimdi restore edilerek turistik bir alışveriş merkezi haline getirilen Aynalı Çarşı gezimizin son durağı olacak. Ünlü Çanakkale türküsünde de adı geçen bu çarşıda geleneksel ve modern yöntemlerle üretilen seramik ve çömlek parçalar, el dokuması halı ve kilimler ve Troya atı bibloları en çok tercih edilen Çanakkale hatıraları oluyor. Bunlara Ezine’nin ünlü peyniri ile Gökçeada ve Bozcaada’nın şarapları eklenebilir.

Birisi UNESCO tescilli olmak üzere birbirinden değerli üç milli park, 1. Dünya Savaşı’ndan başlayarak binlerce yıl öncesine uzanan bir tarihe yolculuk ve iki kıtaya yayılan tarih hazinesi… Çanakkale’yi özetleyecek cümleler, bunlar olabilir…