Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz… 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

İffet DİLER

Sen bilmezsin dedi yanındakine. Hatırlamazsın o günleri. Avlunun kalabalıklığını nereden bileceksin güzellik. Uykudaydın o günlerde. Derin, ateşli bir karanlıktı pencerenin kanatlarını zorlayan. O kitabı unutmadım ama. Mırıl bir ses, okuyan. Üç arkadaş. Rüyalarıma girmişti. Hâlâ kitaplarımın arasında. Bugünlerde uzun bir yolculuğa çıkacak evim gibi. Duvarlarını taşıyacağım bu sefer vazgeçtim ıvır zıvırdan. Konuşmalar, sesler gelmeyince kanatlarım dökülüyor inan. Geçmiş hoşluklarla dolu desene. Elbette niye yürüyoruz saatlerdir Timuçin?..Arıyoruz herkes gibi. Bir köşede çocukça kaprisler kalmıştır. Biri küsmüştür haber bile vermeden. Sevmekten vazgeçmemiştir başkası.

Duvarın kenarı onarılmıştır belki. Sessiz karadut dondurma yediğin o tabure. Keşkülün hindistanı bol olsun amca! Beyaz sanki kar yağmış. Tanıdık el yavaşça sevmiştir kollarını geçerken. Bakışlarından akan suyla dolmuştur içimiz…Haklısın arayışımız insana ait. Saklı kalan bebeğin ismi. Onu anlatamazsın. Farkına var artık. Ölenlerin adını taşıyanlar başkaları .

Okuyalım ister misin? Bak buruk tebessümlerin yanına yeni sevdalar ekliyoruz biz…Hayata can ver diyor Giritli siyah üzüm…Kuşları tellere kondurmak işindeyiz.Habercisi olalım deliliklerin. Bir gün Bornova’ya kaçalım. Yerinde yeller esiyor. Geniş bahçelerin, fesleğen saksılarının, sardunyaların, karagözlerin arasında bilmedik dilde şarkılar söyleyelim. Kaçıp getirdikleri kokuların anısını anlatanlar yok artık. Boynumuzu büküp Timur’da ağırlanırız biz de. Hayatların başkenti orası. Kahve kokularının İskenderle karışıp havaya kafa tuttuğu Hisarönü. Yaşamın ve ölümün, cenazelerin ve çapkın kahkahaların seferî güncesi.

Köşedeki dükkan… İşte Timur’un cenneti… Her bedenin teni fısıldar burada.Karanfillerin dizildiği süsler, çeyiz örtüler, oyalar, gözyaşları, ağrılar, sevinçler, aşklar… Günlük sohbetlerin yankılanışıdır buralar. Nasıl nefes alıyorlarsa öyle çekip geliverirler kapıların ardından. Bir daha gitmemek üzere. Fallar kapanır. Kadınlar kolyelerinden okur mektuplarını…Ya Kızlarağası? Kimi adımların erkekçe atıldığı o han. Gece karanlığa yakıştığında ağır kapısını kentine kapattır.Eski yol konukları gelir mi merdivenlerine?..Kim bilebilir? Bekçileri mi?..Yağmurun oluklarından taştığı han gümüşe, el işine, göz sancısı keselere, eski eşyalara sahip. Tarihiyse ansiklopedik bir bilgi. Merakı büyüyenlere hem kapısı hem de sayfası açık… http://www.kizlaragasihani.com…. Gelmekle kalmayın taşlarına sinenleri okuyun. Nasıl kaçmış denizden yana insan marifetiyle gülümseyin.

“YAKUP BEY tarafından, 1598 yılında yaptırılan ve günümüzde İzmir’in en büyük camisi olan Hisar Camisi’nin batı yanının birkaç metre yakınına inşa edilmiştir. Bu kesim Han’ın doğu tarafını oluşturmaktadır. Batı cephesi, Halimağa çarşısının karşısında, eski keresteciler, bugünkü 871. sokak üzerindedir. Vaktiyle deniz kenarında inşa edilen Han zamanla denizin dolması veya doldurulması sebebiyle sahilden 200 metre kadar uzak kalmıştır.”

İnsanı içine çekmeye var mısın? Varım defalarca…Yanıp gidenlere karışmaya, karanfil, lavanta ve sakızlı kahvesini sevdiğim. Yana yana boncuklar dökülür iğne oyasından. Sökül öğretilenlerden… Sürgünlerin acısıdır İzmir Kızlarağası. Telveden, tarottan medet umar, fincanın dibine yapışır kalır yalnız kadınlar. Çaylar, kanlı lokumlar pek cilvelidir.

Erkekler ısrarla … “İzmirin denizi kız, kızı deniz sokakları hem kız hem deniz kokar” dizeleriyle gönül yoklaması yapadursunlar hangi dalgalı bakış kendine şiir hatırına kıyılması için izin verir hanımlar?…İlle aşk makamı dilerseniz hanın ikinci katı balkon mesafesinde ağırlar çiftleri. Yıllar ağırlaştıkça roller değişmiş. Tabaklara bile söz var fotoğraf çekerken. Hazır buralara gelmişken Nigâr’a uğrayalım.

Camından,çerçevesinden sohbetler geçiyor.İlki karşıdan kokularla dolu…canın çekti değil mi? Bakarsın yemeğe gideriz. Kapısını çalalım hele…