Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz… 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Oğuz Savaş UYSAL

Bazen önemli işler listesini bir kenara atıp içinde neler olduğunu bile bilmediğim bir çantayla bu şehri terk edip gitmek gelir içimden sessizce, kimseler fark etmeden bir sis gibi çekip gitmek…

Yazar ne kadarda güzel söylemiş “her geminin gidecek bir limanı mutlaka vardır” diye. O limanı kaç yıl önce işaretlemiştim gidilecek yerler listesinin en başına. Mardin’in Dikmen beldesine Üzeyir Amcanın yanına…

Mardin Kızıltepe’den sonra yirmi km gidince düz bir ovada yer alan bu küçük belde Suriye sınırına 10 km mesafede. Tamamen Arap kültürünün hâkim olduğu bu şirin kasabada evlerin tamamına yakını tek katlı ve oldukça geniş. Her evin, bir köşesinde mutfak bir köşesinde hayvanların ahırlarının bulunduğu ve ortasında yemeklerin pişirildiği geniş de bir avlusu bulunmakta.

Beldede klasik Türk aile yapısı hâkim. Çocuklar anne babalar ile birlikte yaşamakta öyle ki son nesil hariç evlenen çocuklarda anne ve babalarıyla birlikte kalıyor. Son yıllarda yeni evliler yeni bir eve taşınsa da genel aile yapısı hala eskisi gibi.

Evlerde en önemli odalar misafir odası. Oldukça büyük ve görkemli bu odalarda diğer odalarda olduğu gibi koltuk veya benzeri oturma takımları bulunmuyor. Halıların üzerinde duvarlara yaslanmış olan gırlentlere (Duvara yaslanan büyük yastık) yaslanıp ayaklarınızı uzatarak oturuyorsunuz. Yemekler salonun ortasına serilen sofra bezinin ortasındaki kasnağın üzerine yerleştirilen tepsiye konuluyor ve herkes aynı kaptan yemeğini yiyor. Yemekten sonra içilen Mırralar sohbete ayrı bir renk katıyor. Hangi evin misafir odasının ışığı yanıyorsa bilin ki mutlaka üç ya da dört misafirleri vardır. Misafire de misafir ağırlamaya da çok büyük önem veriyorlar.

Beldede ayrıca üç tanede köy evi var. Bu evlerin salonları diğer evlerin salonlarına göre daha büyük ve daha gösterişli olup beldeye gelen misafirleri ağırlamak için veya akşamları toplanıp sohbet etmek için kullanılıyor. Birbirlerine gitmeyen orta yaşlılar ve yaşlı delikanlılar bu evlere gelip birbirleriyle sohbet ederek zamanlarını geçirirken tarlalarda geçen yaz aylarının yorgunluğunu içilen Mırralarla atmaya çalışıyorlar.

Kadınlar Anadolu’da genel giyim tarzını takip ederken erkekler daha çok Arap kültürünün de etkisiyle Üstlerine ayak bileklerine gelecek uzunlukta geniş bir “fistan” ve üzerine “kürk” denilen yine aynı uzunlukta, uzun kollu kaftan tarzında bir kıyafet giyiniyorlar. Erkekler başlarına “Igal”, düşmesin diye de “Smal” denilen kumaştan yapılmış halkalar takıyorlar. Igal yazın sıcaktan kışınsa soğuktan korumaya yarıyor. Kırmızı renkli Igalları hacca gidip gelenler beyaz renkli Igalları ise herkes takıyormuş. Üzeyir amcaya “peki hacca gitmeyende kırmızı Igal takarsa nolur” dediğimde gülümseyerek söylemiş olduğu “Ne olacak evladım sahte hacı olur bizde gülüp geçeriz” sözünü her hatırladığımda yüzümde bir tebessüm olur.

Beldede yaklaşık üçyüz elli ev bulunmakta, ikiyüz elliye yakın evin akraba olduğu beldede geriye kalanlar başka yerlerden göçüp buraya yerleşmişler. Üzeyir Amcanın bu konuya da hoş bir cevabı vardı; “O geriye kalan yüzde bizden akraba sayılır. Kız alıp vermişiz nasıl ayıralım bu saatten sonra bu sizin bu bizim diye en iyisi bu köyde yaşayan herkes akraba” Burada yaşarken bunu fazlasıyla hissediyorsunuz. Sokakta yürüyen herkes birbirine selam verirken kapı önlerinde oturmuş çay içenler yoldan geçen herkesi çay içmeye davet etmekte geçen kişi içmese bile mutlaka hal hatır sorup öyle gitmekteydi. Asansörde karşılaştığımız komsusuna bile selam vermeyen adı büyük ketlerimizi hatırlayınca hayatın burada ne kadarda basit ve kolay olduğunu anlamak hiçte zor olmuyor. Küskünlük kırgınlık ya da samimiyetsizlik adeta bu güzel Anadolu beldesine uğramadan çoook uzaklardan geçip gitmiş…

Özlemini duyduğum (duyduğumuz) karşılıksız ve katıksız sevgi, dostluk, arkadaşlık ve sevgiyle yaşanan bir hayat…

Bazen bu şehri terk edip gitmek gelir içimden…