Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz… 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Oğuz Savaş UYSAL

Tarihin her döneminde Anadolu’da kurulan medeniyetlerin büyük önem verdiği Harput adeta medeniyetlerin buluştuğu bir kent konumunda olmuş. Yıllarca Müslümanlar, Ermeniler ve Süryanilerin iç içe yaşadığı Harput’ta kültürel etkileşim öylesine fazla olmuş ki bu kültürler Harput kültürüne katkı sağladığı gibi Harput’ta bu milletlerin kültürlerine çok şeyler katmıştır. Nüfusu Osmanlının son dönemlerinde beş yüz binlerle ifade edilen Harput II Mahmut döneminde bugünkü Elazığ’ın bulunduğu yere nakledilince hızla önemini yitirmeye başlamış. Kent hızla nüfus kaybederken geride kalan eserler ve evler bakımsızlığında etkisiyle yıkılmaya başlamış. Günümüzde kültürel etkileşimin izlerine rastlamak hala mümkün, Urartulardan kalan Kalesi, Beylikler döneminden kalan camileri, Süryani kilisesi, hamamları ve türbeleri ile kent boşalmış olsa da tarihin izlerini yaşatmayı başarabilen Harput, kültür miraslarımızdan biri olarak zamana, doğa ve insani tahribatlara rağmen varlığını sürdürmeyi başarabilmiş kentlerimizden bir tanesidir.

Harput’u bir yazıda yada bir solukta anlatmakta mümkün değil bazen gezmek içi ayırdığınız bir gün birkaç güne çıkabildiği gibi bir birinden farklı tarihi ve kültürel eserler kendi kendinize ben acaba tarihin hangi dönemindeyim sorusunu sormanıza da neden olabiliyor.

Bu eserlerden Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi Harput kalesinin doğu kısmında zamanında büyük bir mahalle olan Süryani Mahallesinin üst kısmında yer almaktaymış. Fakat günümüze mahalleden sadece küçük bir hamam kalıntısı ve kilise ulaşmayı başarabilmiş. Tabelası olmasa ya da kilisenin orda olduğunu bilmiyorsanız pek dikkatinizi çekmeyen kiliseye kaleden Dabakhane Suyuna giderken hemen yolun sağında yer alan mermer merdivenlerden iniliyor. Merdivenlerin üst kısmında yer alan ağzında zeytin dalı ile dostluk ve barışın simgesi olan üç güvercin motifi ilk adımda dikkatimizi çekiyor. Sayın Tanoğlu tarafından özellikle buraya yerleştirilen bu motif bir zamanlar Harput’ta yaşayan toplulukların resmi gibi duruyor, kiliseye giden ilk adımda. Merdivenlerle oldukça geniş bir alana iniliyor. Bir zamanlar manastır olan kilisenin bugün boş olan kısmında metropolithane, okul, misafirhane ve diğer kısımlar yer alıyormuş.

Kilise Beni Baüth olarak bilinen bir manastırmış. M.S 179 yılında inşa edilmiş olan kilise bugün 1830 yaşında ve hala belirli dönemlerde ibadete açık durumda. Günümüzde kilise resmi görevlisi olmadığı ve gerekli izinler alınmadığından ziyaretçi girişine kapalı durumda. Elazığ Süryani Kilisesi Vakıf Başkanı Dr. İshak Tanoğlu ve Sevgili kızı Maria Tanoğlu’nun bize eşlik etmesi ile kiliseyi görme imkânımız oldu. Elazığ’da yaşayan Süryaniler Kilisenin açık olmaması nedeniyle ibadetlerini Elazığ Ruh ve Sinir hastalıkları hastanesi yanında yer alan küçük kilisede yerine getiriyorlarmış. Tarihte birçok defa onarımdan geçen kilise Harput’taki kent merkezinin bugünkü Elazığ’a taşınması ile diğer tarihi eserler gibi bakımsızlık ve ilgisizlikten fazlasıyla nasibini almış. Bu tarihten itibaren birkaç kez daha onarımdan geçse de ilk halindeki özelliklerinden birçoğunu taşıyamamış günümüze. Kilise son onarımını 1999 yılında geçirmiş ve 2000 yılında büyük bir ayin gerçekleştirilmiştir. O günden bu güne her yıl Ağustos ayında ayin düzenlenmeye başlamış.

Kiliseye giriş ana kapıdan önce sonradan eklendiği anlaşılan küçük bir kapıdan sağlanıyor. Dar kapıdan eğilerek içeriye girdiğimizde karşımıza çıkan bu antik yapıdan etkilenmemek elde değil. Girişin hemen karsısında Harput kralının kızına ait bir mezar yer almakta. Gayet sade bir şekilde zeminde yer alan mezarın etrafı belli olması için çevrilmiş durumda. Oldukça yüksek olan üst tavan düz olarak inşa edilmiş. Zemin kısmının yeni yapıldığı belli olurken duvarlardaki tahribat izleri dikkatimizi çekiyor. Bize eşlik eden Sayın Tanoğlu zemini yeni yaptırdıklarını duvarlardaki tadilatların ise önümüzdeki yaza kadar yetiştireceklerini söyledi. Girişe göre tam karşımızda yer alan duvar ve batı yönündeki duvar kaya olup kilise doğu-batı yönünde inşa edilmiş Dikdörtgen planlı olan kilisenin doğu yönünde yer alan apsis önü yarım kubbe ile örülmüş. Apsisin yer aldığı giriş bölümünün hemen ön kısmında Süryanicede “Goğulto” (cilcile) denilen İncil sehpası ve üzerinde İncili yer almakta. Sağ ve sol kısımlarda ise iki grupluk gude yer almakta. Üçüncü bölüm ise dua kısmı. Dua kısmında oturmalıklar henüz tamamlanmadığından plastik sandalyeler kullanılıyor.

Sayın Tanoğlun’dan öğrendiğimiz üzere kilisenin üç kısımdan oluşması özel bir anlam ifade ediyormuş. Madepho (Mihrap) bölümü insanın başını, grupluk (Gude) iki eli, hayklo bölümü ise, insanın göğüs ve ayaklarını ifade ediyormuş. Kilisede mihrapta yer alan dini liderler nasıl ki ayini yönlendiriyorsa baştaki akılda, insanı hayatı boyunca yönlendirdiğinden böyle özel bir anlam yüklenmiş kilisenin bölümleine. Kilise içerisinde dikkat çekici bir diğer nokta ise Süryani Kiliselerinde gormeye alışık olduğumuz madebho bölümündeki kürsü önünde ayin sırasında açılıp kapanan perdenin bulunmaması. (Sanırım ibadete açık olmadığından)

Duvarlardaki dinsel temaların hepsi zaman içerisinde tahrip olduğundan orijinal ikonlara rastlamamız mümkün olmadı fakat tahrip olan orijinal ikonların yerlerine tablo yada duvar halıları üzerine Hz. İsa’nın çarmıha gerilişi, kutsal yemek, Hz. İsa’nın gökyüzüne yükselişi, vaftizi, ölümden sonra dirilişi, gibi Hıristiyanlığa ait birçok dinsel konular işlenmiş.

Batı duvarı tamamen kaya olan kilisenin yapıldığı dönemlerde kale ile bağlantısı bulunmaktaymış. Süryani kilise tarihinde adı geçen kilise Süryanilerin Anadolu’daki üçüncü büyük kilisesidir.

Meryem Ana Kilisesi günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilmiş en önemli antik kiliselerimizden biri olup sadece ülkemizin değil dünyanın önemli kültür miraslarından biridir.