Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz…. 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Timur ÖZKAN

Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni gezenler bilirler. Burada sergilenen birbirinden değerli tarihi eserler arasında özellikle dikkat çeken bir vazo vardır. “İnandık Vazosu” olarak literatüre geçen bu özgün Hitit eseri, Çankırı’nın Büyükhacıbey köyündeki İnandık Höyüğü’nde bulunmuştur.

Çankırı’nın tarihine ait bulgular elbette bir kopyası da Çankırı Müzesi’nde sergilenen ve aynı zamanda bir sanat eseri olan bu vazodan ibaret değil. Paleolitik Dönem’e uzanan tarihi, Helenistik Dönem’de bugünkü Sinop, Karabük, Kastamonu ve Çankırı illerine egemen olan Paflagonya Krallığı’nın başkentliğini yapması, Roma Dönemi’nde kendi parasını bastırması, Çankırı’nın zengin tarihinin bazı kanıtları sayılabilir.

Çankırı’nın adının sözcük anlamının çağrıştırdığı gibi çan ve kırla bir ilgisi yok. Tiftik veya keçi anlamındaki Gangra sözcüğü, zamanla değişikliklere uğrayarak Osmanlı döneminde Kengırı’ya ve Cumhuriyetle birlikte Çankırı’ya dönüşmüş. Kızılırmak’ın kollarından Tatlıçay’ın iki kenarında kurulan Çankırı’nın kent merkezi çayın doğu tarafında, Çankırı Kalesi’nin eteklerinde gelişme göstermiş.

Eski Çankırı’nın merkezi konumundaki Büyük Cami (Sultan Süleyman Camii) Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Sadık Kalfa tarafından yaptırılan bir Mimar Sinan dönemi eseri. Ulu Cami olarak da anılan cami, eski bir Selçuklu Camii’nin bulunduğu yere inşa edilmiş ve 36 yıl süren inşaatı 1558’de tamamlanabilmiş. Avlu tarafındaki kapısından girdiğimiz Büyük Cami’nin çarşı tarafındaki kapsından çıktığımızda karşımıza çıkan tarihi yapı Çivitçioğlu Medresesi oluyor. Küçük bir avluya açılan ve restore edilen iki katlı yapı halen kültür merkezi olarak kullanılıyor. 1754’de inşa edilen ahşap yapıdan şimdi ney sesleri yükseliyor.

Eski kent merkezini gezerken Sefer Usta’da yemek yemeden geçmek olmuyor. Çankırı’ya gelen ünlülerin mutlaka uğradığı lokanta çarşı içinde 5-6 masadan ibaret küçük bir mekan. Yan masada bir milletvekiliyle aynı anda ısmarladığımız “Takım Yemeği”, Çankırı Mutfağı’nın ana yemeklerinden oluşuyor. Sarımsaklı et, cacık, kuru fasulye, pilav ve tatlının üstüne bir Çankırı geleneği olarak “doğal soda niyetine” bamya ikram ediliyor.

Yemekten sonra kısa bir yürüyüşle ulaştığımız Saat Kulesi 19. yy’da yapılmış. İsviçre’den, İnebolu yoluyla getirilen saati artık çalışmıyor ve hatta kule de kaderine terk edilmiş görünüyor ama etrafta yapılacak basit bir düzenlemeyle burada Çankırı’ya önemli bir turistik merkez daha kazandırılabilir.

Çankırı’nın yeni kent merkezi Anıt Alanı’nda oluşmuş. Buradaki Karatekin Parkı bir zamanlar Nazım Hikmet’in de yattığı ve aşağıdaki dizelerinde Çankırı’yı anlattığı “Çankırı Hapishanesinden Mektuplar” adlı ünlü şiirini yazdığı Çankırı Hapishanesi’nin yerinde yapılmış.

… Bilmiyorum, neden / aklımda hep / ilkönce senden duyduğum / Çankırılı bir cümle var: «Pamukladı mıydı kavaklar / kiraz gelir ardından.» …

… Ve yerlilerin kavlince: / Altı tekmil tuz madeni olduğundan / Yıkılacak Çankırı şehri / Kıyametten kırk gün önce.

… Bugün Çarşamba: / — biliyorsun — / Çankırı’nın pazarı. / Demir kapımızdan geçip / kamış sepetimizde bize kadar gelecek / yumurtası, bulguru, / yaldızlı, mor patlıcanları…

Gözlerimiz, parkın bir köşesinde, üzerinde bu dizelerle birlikte usta şairimizin bir heykelinin veya büstünün yer aldığı bir Nazım Hikmet Köşesi arıyor. Artık resmi olarak da Nazım’ın Türk vatandaşlığı iade edildiğine göre neden olmasın? Böyle bir köşede ayrıca, Nazım’ın bu hapishanede yatarken yaptığı ve halen Ankara’daki “Galeri Z” koleksiyonunda bulunan Çankırılı Fırıncı İbrahim Efendi portresinin bir tıpkıbasımı da sergilenebilir.

Tekrar gezimize dönecek olursak sırada, içinde Çankırı Müzesi’nin de bulunduğu 100. Yıl Kültür Merkezi var. Arkeolojik eserlerin sergilendiği bir müzenin, bir binanın üçüncü katında yer alması olağan bir durum değil ama Çankırı Müzesi mutlaka görülmesi gereken çok değerli koleksiyonlara sahip. Müzede sergilenen en önemli objeler; zengin bir cam ve sikke koleksiyonu ile Çorak Yerler mevkiinde bulunan ve 8 milyon yıl öncesine tarihlenen fil, gergedan, zürafa vb canlılara ait fosiller. Müzenin Etnografya bölümünde ise çeşitli geleneksel giysiler ve eşyalardan başka Kurtuluş Savaşı esnasında İnebolu’dan Kastamonu ve Çankırı yoluyla Ankara’ya cephane taşıyan kağnılardan bir örnek sergileniyor.

Sultan II. Abdülhamit tarafından 1885’de yaptırılan ve belediye tarafından restore edilen tarihi Çamaşırhane binası, zaman zaman kına gecesi vb toplantıların düzenlendiği bir sosyal merkez olarak işlevini sürdürüyor.

Buğday Pazarı mahallesindeki Hazimiye Medresesi, Belediye tarafından Vakıflar’dan kiralanarak yöresel el sanatları merkezi olarak düzenlenmiş. Buğday Pazarı Medresesi olarak da anılan ve 18.yy’e tarihlenen iki katlı yapı plan olarak Çivitçioğlu Medresesi’ne benziyor. Hazimiye Medresesi’ne gidince görülmesi gereken bir yer de yolun karşı tarafındaki Ahşap Çeşme. Bugün suyu akmıyor ve hatta yıkılmaya yüz tutmuş olsa da ahşap bir çeşme her zaman görülebilecek bir yer değil…

Eski kütüphanenin restore edilmesi ve otantik eşyalarla tefriş edilmesiyle düzenlenen Çankırı Yaran Evi, Yaran geleneğinin yaşatıldığı bir mekan. Müzik ve eğlenmenin yanı sıra toplumsal dayanışma ve yardımlaşma amaçlı bir toplantı olan Yaran Meclislerinde kadınlar yok ama turistik gösteriler herkes tarafından izlenebilir. UNESCO’nun somut olmayan kültürel miras listesine girmeyi başaran Yaran meclislerinin bir diğer özelliği geleneksel yemeklerin bir arada tadılması.

1890 yılında yapılan ve halen de Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi olarak kullanılan tarihi Taş Mektep, 1925 yılında Şapka Devrimi nedeniyle Çankırı’ya gelen Atatürk’ü konuk etmiş özel bir bina. Atatürk’ün kaldığı ve o zamanki eşyalarıyla korunan sınıf ilgilenen ziyaretçiler için açılıyor.

Çankırı Belediyesi’ne bağlı Prof. Dr. Kamil Rıfkı Urga Çankırı Araştırmaları Merkezi aynı zamanda Çankırı’nın tarihi, arkeolojisi ve kültürünün sergilendiği bir kent müzesi niteliğinde… Halen restorasyonu devam eden ve yakın zamanda açılacağı anlaşılan tarihi Karataş Hamamı’nı ve etrafta restore edilen bazı geleneksel Çankırı evlerini gördükten sonra kent merkezinden ayrılıyoruz.

Selçuklular döneminde Şifahane ve Darülhadis olarak yaptırılan, zamanla Şifahane’si yıkılan ve Darülhadis kısmı günümüze ulaşan tarihi Taş Mescit, bölgenin ilk hastanesi kabul ediliyor. 1235’de Selçuklu Hükümdarı 1. Alaeddin Keykubat tarafından Çankırı Atabeyi (Valisi) Cemaleddin Ferruh’a yaptırılan şifahanenin yanına 1242’de bugün Taş Mecit olarak anılan Darülhadis eklenmiş. Taş Mescit’in zengin taş işlemeleri arasında tıp bilimini sembolize eden birbirine sarılmış iki yılan dikkat çekiyor. Çankırı Müzesi’nde gördüğümüz ve Eczacılığı sembolize eden, etrafına yılan sarılmış kupa da burada bulunmuş. Taş Mescit aynı zamanda Çankırı Kalesi’nin en güzel göründüğü yer.

Çankırı Fatihi, Danişmentli Emir Karatekin’in kabrinin de bulunduğu ve halen mesire yeri olarak kullanılan Çankırı Kalesi’ne yürüyerek de çıkmak mümkün ama arabayla gitmek daha kolay. Kalenin yapım tarihi bilinmiyor ama burada Roma/Bizans dönemlerine ait bazı eserler bulunduğu için tarihinin çok gerilere uzandığı tahmin ediliyor.

Bir Çankırı gönüllüsü ve Çankırı Postası sitesinin editörü Ercan Şeker’in rehberliğindeki Çankırı gezimizin son durağı Çorak Yerler Kazı Alanı oluyor. Burada halen devam eden kazılarda, Çankırı Müzesi’nde gördüğümüz fosillerin nasıl çıkarıldığına tanık oluyoruz. Ankara Üniversitesi’nin genç öğrenciler ve deneyimli hocaları, başarılı bir kazı sezonunun sonunda buldukları yeni fosilleri gururla gösteriyorlar. Onların heyecanı gezi ekibimize de yansıyor ve editörü Ömer Faruk Eryılmaz, öğrencilerin doldurduğu el arabalarını sürerek onlara yardımcı olurken Çankırı Belediyesi Basın Yayın Halkla İlişkiler Müdürü Ethem Yenigürbüz kazı çalışmalarının geçmişini özetliyor.

Çankırı’nın mutlaka görülmesi gereken yerlerinden bir diğeri ise il merkezine 20 km uzaklıktaki Tuz Mağarası. Hititlerden bu yana tuz çıkarılan kaya tuzu ocağında boşalan galeriler sergi, konser vb kültürel amaçlarla kullanılıyor.

Çankırı’nın ilçelerinden Ilgaz kış turizmiyle, Kurşunlu ise Çavundur beldesindeki termal tesisleriyle turizme ilk açılan yerler oldular. Bayramören yamaç paraşütüyle şimdilik sporcuları ilçeye çekmeye başladı. Sıra Tuz Mağarası’yla bir ölçüde tanınmakla birlikte sahip olduğu tarihi ve kültürel değerleriyle keşfedilmeyi bekleyen Çankırı’nın merkezinde, Hititlere uzanan geçmişinden dolayı tarihsel açıdan “Uzak Çağların”, Ankara’ya yakınlığından ötürü de coğrafi açıdan “Yakın Kent” olarak tanıtılan Çankırı, ilgiyi fazlasıyla hak ediyor.