Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz… 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Timur ÖZKAN

Adını her derde deva Safran bitkisinden alan Safranbolu iyi korunmuş tarihsel dokusuyla Türkiye’nin önde gelen turizm merkezlerinden. İlçe merkezinde ve yakın köylerinde binden fazla evin koruma altında bulunduğu Safranbolu’da bu evlerin bir kısmı da restore edilerek turizme kazandırılmış. Halen otel, restoran veya dükkan olarak kullanılan ve en yenileri geçen yüzyıldan kalan 200-300 yıllık evlerde konuk olmak gezginler için oldukça farklı bir deneyim. Yaşayan müze evlerin kenti Safranbolu önce 1976 yılında Kültür Bakanlığı tarafından “Kentsel Sit” ilan edilmiş daha sonra UNESCO tarafından 1994 yılında Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dâhil edilmiş.

En yeni illerimizden Karabük’ün beş ilçesinden biri olan Safranbolu nerdeyse Karabük’le birleşmiş durumda. Safranbolu’ya geldiğimizde ilçeyi üç bölüm halinde gezebileceğimizi görüyoruz. Yeni merkez “Kıranköy”, tarihi bölge “Çarşı” ve kuzeyde ilçenin biraz dışında kalan “Bağlar”.

Zamanında Safranbolu’nun yazlık kesimini teşkil eden Bağlar’da bulunan tarihi evlerin bir kısmı orijinal haliyle görülebilirken bir kısmı da restore edilerek Safranbolu’nun tarihi bölgesindeki benzerleri gibi turizme hizmet ediyor. Bunlar içinde Safranbolu’daki en büyük bahçeye sahip Asmazlar Bağevi özellikle dikkat çekiyor. Kıranköy’ün önemli yerleri arasında eski bir kiliseden çevrilen Ulu Cami ile şimdi fakülte olarak kullanılan eski hastane binası sayılabilir. Ulu Cami’de 1872 tarihli Ayestefenos Kilisesi’nden iz kalmamış ama arkasındaki Papaz Konağı ve Rum Mektebi metruk halde duruyor.

Gezilecek yerlerin çoğunlukta olduğu Çarşı’ya gitmek için Kıranköy’ü geçip iki tepe arasına sıkışan tarihi bölgenin yer aldığı vadiye iniyoruz. Burada Safranbolu’nun tarihi atmosferinde kaybolmadan önce, Kale ve Hıdırlık tepelerinden tarihi kente bakmakta fayda var.

Şimdi Kent Tarihi Müzesi olarak düzenlenen Eski Hükümet Konağı’nın (1906) bulunduğu Kale’de ayrıca 210 yıllık bir Saat Kulesi (1797) ile bugün bir restorana dönüştürülen Tarihi Cezaevi bulunuyor. Tam karşısındaki Hıdırlık Tepesi’ne ise daha çok Safranbolu’ya yukardan bakmak için çıkılıyor. Buradaki sadece mihrabı ayakta kalan Açık Namazgâh’ı gördükten ve güzel manzaralı kafeteryasında biraz soluk aldıktan sonra artık tarihi bölgeyi gezmeye başlayabiliriz.

Küçük meydanlara açılan tarihi sokaklardan oluşan Çarşı’nın ortasında şimdi otel olan eski bir kervansaray bulunuyor. Otele adını veren Cinci adıyla, otel gibi restore edilerek kullanılmakta olan bir hamamda da karşılaşıyoruz. Her ikisi de Safranbolulu kazasker Cinci Hoca tarafından yaptırılan han ve hamam 1645 yılına tarihleniyor. Doğal taş kaplı sokaklarda birkaç yüzyıllık binalar arasında dolaşırken Safranbolu’nun turizme açılan ilk yerlerinden olan Yemeniciler Arastası’na geliyoruz.

Kısaca Arasta diye anılan ve Kültür Bakanlığı tarafından restore edilen çarşıda her türlü el işlerinin ve turistik eşyanın satıldığı küçük dükkânlar ile Türk kahvesini lokum eşliğinde sunan bir çayevi de bulunuyor. Arasta’nın yanındaki tarihi (1661) Köprülü Mehmet Paşa Camii’nin Safranbolu’nun en büyük camisi olmaktan başka bir özelliği daha var. Avlusundaki küçük güneş saati dikkatli gözlerden kaçmıyor. Tarihi merkezin diğer ilginç yerlerinden birisi de demirciler, kalaycılar vb gibi geleneksel el sanatlarının yaşatıldığı çarşılar. Buralarda gezerken Demirciler çarşısındaki şu yazı gibi halk kültürünün güzel örnekleriyle karşılaşmak mümkün: “Demir tava geldi kömür bitti, Akıl başa geldi, ömür bitti.”

Eski çarşıda gezerken sık sık karşımıza “gezi evi” tabir edilen ve geleneksel yaşantının mobilyalarla ve mankenlerle sergilendiği eski konaklar çıkıyor. Genellikle giriş katı taş, üst katları ahşap olarak inşa edilen üç katlı ve altı-sekiz odalı Safranbolu evlerinin en belirgin özellikleri ahşap işlemeleri oluyor. Zarif el işleriyle süslenmiş tavanlar, kapılar ve dolap kapakları hemen dikkat çekiyor. Ayrıca haremlik-selamlık arasında yemek servisinin yapıldığı döner dolap sistemi, yatak odalarındaki dolapların içine hazırlanmış banyo olanağı gibi ayrıntılar da bu evlerin dikkat çeken diğer bazı özellikleri.

Safranbolu’da yöre açısından önemli iki yüksek öğrenim kurumu bulunuyor. Aralarında “Restorasyon” ve “Geleneksel Ev Sanatları” gibi bölümlerinde bulunduğu ve Karabük Üniversitesi’ne bağlı “Safranbolu Meslek Yüksek Okulu” ile yine aynı üniversiteye bağlı “Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi”nin buradaki tarihi dokunun korunması ve yaşatılması açısından katkıları az olmasa gerek.

Ayrıca yöre halkıyla birlikte Safranbolu’yu sahiplenerek koruma çabalarına öncülük etmiş kişiler arasında Çelik Gülersoy, Metin Sözen ve Süha Arın mutlaka anılması gereken isimler. Prof. Dr. Metin Sözen’in adı Safranbolu Araştırmaları Merkezi’ne, Çelik Gülersoy’un adı otel olarak restore edilen Havuzlu Asmazlar Konağı’nın bulunduğu caddeye, Süha Arın’ın adı ise tarihi merkezdeki bir meydana verilmiş.

Safranbolu’yu bir günde gezmek kolay değil ama koşuşturma ile geçen bir gün içinde vakit bulabilenler veya en az iki günlüğüne gelenler için; Osmanlı döneminden kalan 100’e yakın evin koruma altında olduğu Yörük Köyü (11 km doğuda), Bizans döneminden kalan ve 60 metre yüksekliğinde bir kanyonu geçen İncekaya Su Kemeri (7,5 km kuzeyde) ile Türkiye’nin dördüncü büyük mağarası olan Bulak Mencilis Mağarası (8,5 km doğuda) önerilebilir.

Türkiye’nin UNESCO Dünya Mirası listelerine girebilmiş 10 yerinden biri olan Safranbolu sadece iyi korunmuş tarihi dokusuyla değil, bulunduğu coğrafyanın yeşil güzellikleriyle de cazip bir seçenek. Genellikle günübirlik geliniyor ama tarihi konaklarda gecelemek isteyenler için farklı tesislerde her bütçeye uygun yer bulmak mümkün. Safranbolu Ankara’ya 230, İstanbul’a 390 km uzaklıkta. Ankara-İstanbul yolunun Gerede çıkışından itibaren 90 km sonra Karabük’e, buradan da 8 km sonra Safranbolu’ya ulaşılıyor.