Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz… 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Fatih KOCA

Orta Çağ’da Avrupa’nın en büyük devletlerinden olan Litvanya Dukalığı’nın başlıca merkezlerinden biri, Trakay. Vilnüs’e 28 kilometre uzaklıkta. Bir çok göle ve bu göllerin ortasında masalımsı bir kaleye sahip. Hem olağanüstü doğal güzellikleri hem de tarihsel önemi nedeniyle Litvanyalılar’ın başta gelen uğrak yerlerinden. Şehrin bir özelliği de, yüzyıllardır süregelen kozmopolit yapısı. Trakay’da bir çok milletten insan asırlardır barış içinde, bir arada yaşıyor.

Trakay’da tren ya da otobüs istasyonunda inip de Trakay Kalesi’ne gitmek isteyenlerin mutlaka geçmek zorunda olduğu bir cadde var. Şehrin en eski, en tarihi caddesi. Adı Karaimu. Cadde üzerindeki restoranların duvarında, girişinde hep benzer yazılar, “Geleneksel Karaim Mutfağı” “Geleneksel Karaim yiyeceği Kıbın bulunur”. Bir de Karaim İbadethanesi, Kenesa var caddede, küçük ve sade.

Türkçe’de Karaylar olarak geçen, Karaim Halkı’nın, 14. yüzyıldan beri bu caddede yaşadıklarını belirtiyor, şehrin girişindeki tanıtım yazısı. Dük Vytautas Kırım’a yaptığı bir sefer sonrasında getirmiş Karayları, Trakay bölgesini ve kendisini korumaları için. İsmi buram buram Türkçe kokan Kıbın’ı tatmak ve bir Karayla tanışmak için bir restorana giriyorum. Aklımda, “Acaba bir kaç cümle iletişim kurabilir miyim?” sorusu ve güzel Kırım Türküleri’nden hatırlamaya çalıştığım Tatarca kelimeler.

Kıbın siparişi verirken restorandaki dolabın üzerinde Litvanya Bayrağı ile yan yana duran Türk Bayrağı ve dolabın içindeki TBMM plaketi ilgimi çekti. Burada Karay var mı diye sordum garsonlara? Sadece patron dediler! Mekanın sahibi Yuri, zaten onca sarışın Litvanyalı’nın arasında ben buradayım dercesine duruyordu. Büyük bir merakla Yuri ile keyifli bir sohbete koyuldum.

Karşılıklı bir kaç basit kelime söylemeye başladık Yuri ile, kendi ana dilimizde. Onun Kuzey Avrupa’da şekillenen Kıpçak Türkçesi, benim Orta Doğu coğrafyasında yoğrulan Oğuz Türkçeme hiç benzemiyordu. Sonra Yuri “Karındaş” dedi. Karnını gösterip, karın karındaş diye de yineledi. Ardından birden yirmiye kadar saymaya başladı, Yuri. Bir, iki, üç, dört… Bire bir aynısı benim Türkçe’min! Ana yurt’tan binlerce kilometre uzakta, binlerce yıllık ana dilin sıcaklığı vurdu ruhuma.

Dolaptaki TBMM plaketini sordum Yuri’ye. Türk Milletvekilleri’nin hediyesi dedi, Yuri. Seneler önce Litvanya’yı ziyarete gelen milletvekillerini, Trakay’a getirmiş Litvanya hükümeti. Onlar da Kıbınlar Restoranı’nda, Yuri’nin kıbınını tatma imkanı bulmuşlar böylece!

Kaç kişisiniz diye sordum Yuri’ye. 250 dedi. Nasıl yani! Bu kadar küçük bir grup 6 asır boyunca nasıl asimile olmadan korur kimliğini diye geçirirken içimden, şaşkınlığım yüzüme vurmuş olacak. Hiç bir zaman bir milyon olmayacağız dedi Yuri, ama hep var olacağız!

Kendi aranızda, çocuklarınızla hani dilde konuşuyorsunuz diye sordum Yuri’ye. Her birimiz 5 dil biliriz dedi, Yuri. Karayca, Litvanca, Lehçe, Rusça ve bir uluslararası dil. Yani, İngilizce ya da Fransızca. Bir de Karay okulu var dedi, çocuklar için. Sovyetler zamanında kapatıldı, Litvanya’nın bağımsızlığı ile tekrar açtık.

Trakay’da yaşayan bir başka grup olan Litvanya Tatarları’nı sordum, Yuri’ye. Onlar zamanında hep erkek geldiler, bu nedenle asimile oldular dedi, Yuri. Dillerimiz çok benzemez. Mesela biz kıbın deriz, onlar börek der. O zaman anladım, merakla yapılmasını beklediğim şeyin, meğer bizim börek olduğunu!

Cumhurbaşkanlığı forsundaki 7. yıldızın temsil ettiği Türk İmparatorlukları’ndan biri olan Hazarlar’ın torunları, Karaylar. 8. yüzyılda Hazar Kağanı’nın bir Musevi inancı olan Karayit mezhebini benimsemesiyle birlikte bu dine geçen Türkler, Karaylar olarak adlandırılmaya başlıyor. Karaylar, İbrani soyundan gelmeyip de, bir Musevi mezhebine inanan nadir halklardan biri.

Karaylar, dünya üzerindeki yaygın Yahudi inancının aksine Talmud’a değil, sadece Tevrat’ta yazılanlara inanıyorlar. Tevrat’ın yorumlanmasıyla ve sözlü kuralların yazıya dökülmesiyle hazırlanmış olan Talmud’u kesinlikle reddediyorlar. Çünkü, Karayit inancına göre Tanrı’nın kitabını yorumlamak, inanana bırakılmalı.

Bir sınıflandırmaya sokmak oldukça zor, nevi şahsına münhasır Karayları. Tevrat’a inanmalarına rağmen, Yahudi olarak adlandırılmamak ve İbrani olmamak, zamanında Rus Çarı’nın anti-semitik politikalarından ve Hitler’in soykırımından korumuş Karayları. Türk olmalarına rağmen, Müslüman olmamak da Tatarlarla birlikte sürgüne maruz kalmamalarını sağlamış, Kırım’da. İsrail Devleti ise Karayları Yahudi olarak görüyor ve vatandaşlık hakkı tanıyor.

Dünya üzerinde Karayit dinine inananların sayısı 30.000’e yakın. Türk Karayitler’in, yani Karaylar’ın nüfusu ise birkaç bin civarında. Karaylar, Litvanya’nın yanı sıra Ukrayna, Rusya, Beyaz Rusya, Polonya, İsrail, ABD, İngiltere gibi ülkelerde yaşıyor. Şu an sadece 50 civarında Karay’ın yaşadığı İstanbul, geçmişte önemli bir Karay merkeziymiş. Öyle ki, bazı kaynaklar Karaköy semtinin adının Karay Köy’den geldiğini yazıyor.

Biraz büyükçe bir poğaçaya benzeyen kıbınım hazır olduğunda, tekrar görüşmek dileğiyle vedalaştım Yuri ile. Kıbınlar Restoranı’nı terk ederken -garip bir tesadüf müdür- yoksa karındaş Yuri’nin bir jesti mi bilmem, hoparlörden Türkiye Türkçesi’nde pop ezgileri geliyordu.