Bu yazımızı okurken, özel müziğini de dinlemenizi tavsiye ederiz… 

Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.

Oğuz Savaş UYSAL

Elazığ, Doğu Anadolu Bölgesinde her yönüyle çok farklı bir şehirdir. Dışarıdan bakıldığında anonim özelliğini korumuş olan bu kent, ülke ekonomisinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Öyle ki ihraç ürünleri yönünden ülkemizde ilk on il arasında yer alırken dünyanın en büyük mermer üreticilerinden biri konumundadır. Alacakaya İlçesinde üretilen mermer dünyanın ileri gelen birçok ülkesine ihraç edilmektedir.

Harput’u anlatmak için sanırım ayrı bir başlık açmak lazım. Biz bugün en iyisi her şeyi geride bırakıp Elazığ’ın saklı cenneti Sivrice’ye Hazar Baba kayak tesislerine kaçalım.

Sabah erkenden kalkıp otelin penceresinden usul usul yağan karı seyrederken kahvaltımızı yaptıktan sonra yola çıktık. Sivrice’ye Diyarbakır yolunu takip ederek gidiyoruz. Yol çok güzel. Kendi arabamızla yarım saatin altında bir sürede Sivrice’ye ulaşıyoruz. Sivrice için Elazığ’ın en şirin ilçesidir desek yeridir. Nüfusu beş binin altında olan bu şirin ilçe Hazar Gölünün kıyısında Hazar Baba dağının eteklerinde küçük bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Deyim yerindeyse aşağıya bakarsanız göl, yukarıya bakarsanız dağ. İlçe yaz turizminden de kış turizminden de fazlasıyla nasibini alıyor. Gölün kıyısında o kadar çok villa var ki Sivrice’yle ilgili dergilerde gördüğüm “Doğunun Paris’i” sözüne hak vermemek elde değil. Çoğu yazın açık olan küçük çaplı restaurantların yanı sıra yaz kış açık olan tesisler de var. Hazar Gölünün balığı meşhurdur . Balık ziyafetini dönüşe saklayıp ilçeye giriyoruz.

İlçede bizi Sevgili Arkadaşım Cevdet Saydam karşılıyor. Kendi bir Sivrice aşığı. İlçeyle ve çevresiyle ilgili birçok araştırma ve çalışmaları mevcut. Kendileri bize Sivrice seyahatimiz boyunca eşlik etti. O olmasaydı sanırım zirveye çıkmamız da mümkün olamazdı.

Kayak tesisine çıkarken en büyük sorun yolun sürekli kar yağışı nedeniyle kapanması. Öyle ki kar makineleri çalışıp yolu açsa da araç uzaklaşmadan yol kar yağışıyla yeniden kapanıyor. Yol için de gereken özenin gösterildiğini söylemek mümkün değil. Onun için en iyisi 4×4 lerle zirveye çıkmak. Kendi araçlarımızı bırakıp Cevdet Beyin arabasıyla yolumuza devam ediyoruz. Önde kar aracı arkada biz zirveye ulaşmaya çalışırken yol kenarında birçok çeşitli aracın kara saplanıp kaldığını görüyoruz. Tam zirveye ulaştık derken önümüzde giden kar aracı da kara saplanmaz mı . ?Bu defa kar aracının kurtarılması için Palet denilen aracın gelmesini beklerken arabadan inip çevreyi izliyoruz. Zirvenin hemen alt kısmındayız. Eşsiz bir panoramik görüntü tam karşımızda duruyor. Elimizi uzattığımızda Elazığ’ı, Hazar Baba Gölünü, uzaklardan Türkiye’nin can damarı Keban Baraj gölünü, ağaçların arasında kaybolmuş Kürk Köyünü, Gezin’i, arkamızı döndüğümüzde ise beyaz gelinlikler içerisindeki Hazar Baba dağını tutabilecekmiş hissi uyanıyor içimizde.

2.347 metre zirvesi bulunan Hazar Baba dağında kar kalınlığı yer yer bizim boyumuzu bile aşıyor. Kış aylarında kar kalınlığının bazı yerlerde 3 metreye kadar ulaştığını öğrendik.

Zirveye çıktığımızda bizi korkunç bir tipi karşıladı. Uzun süre araçtan çıkmadan beklemek zorunda kaldık. Kendimi kayak evine atana kadar bir an dünyanın sonunun geldiğini düşündüm. Bu kadar korkunç bir tipiyle ilk kez karşılaşmıştım. Beklide şanssızlık bendeydi. Normalde gündüzleri bu kadar tipi çok nadir olurmuş. Bugün de bizi beklemiş sanırım…

Kayak merkezinde amatörler ve profesyoneller için ayrı ayrı pistler bulunmakta. Pistin uzunluğu 1.100 metre. Slalom gerektiren zorlu inişleri olan pist ülkemizin en zorlu pistleri arasında gösteriliyor. Telesiyejin kapasitesi 50 kişi. İl özel idareye ait bir tesis ve kayak evi bulunmakta. Zirvede yemek yeme imkânınız var fakat konaklama imkânı yok. Ayrıca zirveye çıkarken benim gibi küçük bir Uludağ beklentisiyle çıkarsanız hayal kırıklığına uğramanız da mümkün.

Çıkışta olduğu gibi inişte de kar aracının arkasına takılıp iniyoruz. Hazar Gölü´nün kıyısına ulaştığımızda yukarıdaki soğuktan, kardan, tipiden eser yok. Hazar Gölü tektonik kökenli bir göl olup yaklaşık 7000 hektarlık bir alanda yer alıyor. Gölün uzunluğu 22 km, genişliği 5-6 km, çevresi ise 80 km civarında. Derinliği konusunda ise net bir bilgi yok, derinliğinin 100–300 metre arasıda değiştiği tahmin ediliyor.

Gölün güneybatısında bir de batık kent bulunmaktadır. Görmeden dönmeyelim diyoruz, bu kez de yönümüzü batık kente çeviriyoruz. Yol boyunca sahilde birçok kamu tesisi görüyoruz. Kimisi özelleştirilmiş kimisi adeta kaderine terk edilmiş. Batık kentin kilisesinin üst kısımları özellikle göl üzerinde kurulu olan Hazar Hidroelektrik Santralinin 1996 yılında özelleştirilmesinden sonra ve su seviyesindeki kontrolsüz ve hızlı düşüşü sonucunda iyice su üstüne çıkmış durumda. Sivil toplum örgütlerinin büyük mücadelesi sonucunda 2006 yılında alınan kararlarla su seviyesindeki düşüş durdurulmuş olsa da gölün su seviyesi 1996’ lı yıllara göre 10 metreye yakın azalmış durumda. Tam bir doğal facianın eşiğinden dönüldüğü o günlerde” göl nasıl kurtulur” diye bir çalışma yapılmıştı. Küçük bir kız çocuğunun önerisi dikkatimi çekmişti .“Göle giden herkes bir kova su götürüp dökerse göl kurtulur.” Gölün su seviyesine bakılırsa sanırım küçük kardeşimizin torunlarının bile buraya su taşımaları gerekecek.

Batık kente ilişkin en güzel bilgiyi sanırım Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi sualtı arkeologu Çiğdem Özkan Aygün vermiş; “….. Burasının bir şehir olduğunu şu an düşünmüyorum. Fakat İtalya’da Napoli’nin güneyindeki sualtında kalmış Roma villalarıyla kıyaslarsak, burası onun 10-15 katı kadar görmeye değer bir bölge. Ama oraya dünyanın her yerinden insanlar geliyor. Burası için de bu çalışma yapılabilir”

Kış olduğu için kilisenin üstüne çıkmak için bir tekne bulamasak da kilisenin duvarlarını karşıdan çok net bir şekilde görebiliyoruz. Cevdet Bey çocukluklarında kalenin duvarlarının görünmediğini sadece küçük bir adacık olduğunu söylediğinde su seviyesindeki korkunç düşüşü gözümüzde daha net resmedebiliyoruz.

Gölün bir de efsanesi varmış. Cevdet Bey anlattı bizlere; “Hazar gölünün bulunduğu yerde bir medeniyet kurulu imiş. Buraya bir gün bir hamile kadının yolu düşmüş. Hamile kadın kapı kapı dolaşmış insanlardan içmek için bir tas su istemiş. Ancak kimse su vermemiş. Bunun üzerine hamile kadın “Benim ölümüm susuzluktan olacak, sizin ölümünüz sudan olsun “diye beddua etmiş. Bu beddua kabul olunmuş. Dağların arasında bulunan bu medeniyet sular altında kalmış derler.
Hamile kadına da ne olmuş dersiniz? Hazar baba dağına gölün karşı yakasından bakıldığında sırt üstü yatan bir hamile kadın silueti görüyorsunuz. Burada yaşayanlar insanlara ibret olsun diye hamile kadının da dağa dönüştüğüne inanıyor”

Gölün kıyısında yemek için sanırım en ideal yerler Sivrice’nin karşı kıyısında. Hazar Gölünün kıyısında Hazar Baba Dağının tam karşısında rakı-balık yaparken dikkat ediyorum da dağ gerçektende hamile bir kadına benziyor.

Yemeğimizi yerken eşimin söylediği “Sivrice’ye giderken yolda ilk gördüğümüz dağı tam karşımızda gördüğüm zaman kendimi bir an İsviçre’deki kayak merkezlerinden birinde sandım” sözü aklımda onlarca acabaları sıralamasına neden oldu. Tıpkı Uludağ’daki gibi bir Teleferik bu küçük ilçenin de kaderini değiştirmez mi acaba?

Yolunuz düşerse tavsiye ederim Sivrice, Elazığ-Diyarbakır yolunun 25. kilometresinden sağa dönünce beş kilometre içerde…